Dr. Ecz. Alper ÖZTÜRK
Sıcak havaları geride bırakıyoruz fakat Seboreik Dermatit (SD) hastalığından muzdarip birçok kişinin, SD nedenli cilt reaksiyonlarını en çok yaşadıkları aylara geldik.
Yaz ayları, nem, metropol yaşamı, yoğun çalışma ve stres… Seboreik dermatit’in nedenlerinden.
Yaz aylarının sonuna geldik ve sonbahara adım atıyoruz. Sıcak havaları geride bırakıyoruz fakat Seboreik Dermatit (SD) hastalığından muzdarip birçok kişinin, SD nedenli cilt reaksiyonlarını en çok yaşadıkları aylara geldik. Yaz ayları, nem, metropol yaşamının hava kirliliği, yoğun çalışma ve stresin etkisi de SD’e neden olan etkilerden sadece bir kaçı. Bu yazımda sizlere, SD nedenleri ve tedavisinden bahsedip, hastalıkla ilgili güncel yaklaşımlar ve önerilerimi sunacağım.
Nedir Bu SD?
Hormonal dahil birçok faktör neden olarak gösterilmiş olmasına rağmen SD’nin etiyolojisi tam olarak bilinmiyor. SD; kafa, deri ve gövdeyi etkileyen kronik inflamatuvar bir deri bozukluğudur. Tipik olarak SD; pullu, kaşıntılı, kızarık bir deri ile tanınır. Özellikle yağca zengin bölgelerde tutunma gösterir. Ergen ve erişkinlerde SD genellikle kepeklenme, kafa derisinin pul pul dökülmesi ve burun kıvrımda belirgin eritem şeklinde gözlenir. SD, yenidoğan dönemde meydana geldiğinde genellikle ilk 6 ile 12 ay arasında kaybolmaktadır. SD daha çok ergenlik sonrası dönemdeki kişileri etkilemekle beraber, oranlara bakıldığında bu hastalıktan dert yanan en çok erkeklerdir.
SD Nasıl Gelişir?
SD; sebore, patolojik olarak aşırı sebum salgısı ve sonrasında gözlenen enfeksiyon ve inflamasyon kaynaklıdır. Lipofilik mayalar, aynı zamanda genetik faktörler, çevresel ve genel sağlık faktörleri de bu bozukluğa katkıda bulunur. Tam olarak kanıtlanamamasına rağmen; lipofilik bir maya formu olan Malassezia yayılması kaynaklı iltihabi bir reaksiyon olabileceğini uzmanlardan öğrenmekteyiz. Bu görüşe göre; ilgili maya formunun ürettiği toksik maddeler cilti irite edip iltihaplandırmaktadır. Araştırmalara bakıldığında ise SD’li hastaların bu mayalara karşı düşük bir direnç gösterdikleri gözlenmiştir. Ayrıca; genetik, çevresel, hormonal ve immün sistem gibi faktörlerde klinik araştırmalarda birçok araştırmacı tarafından neden olarak sunulmuştur.
Klinik Belirtiler…
SD’nin yağ bezlerince zengin ve bu bezlerin aktif olduğu cilt alanlarını etkilemektedir. Dağılımı, klasik olarak simetriktir ve başın kıllı alanları gibi genel alanlarda ve deri, sakal, bıyık, kaş, kirpik gibi alanlarda dahil olmak üzere tutulum gösterir. Diğer alanlar; alın, burun kıvrımları, dış kulak yolu ve kulak kıvrımlardır. Gövdede ise vücut kıvrımlarında, aksilla, göbek, kasık, meme altı ve anogenital alanlar dahil olmak üzere görülebilir. Daha önce belirttiğim gibi SD sadece yüz bölgesinde değil bu alanlarda da genellikle simetrik dağılım göstermektedir. Şekil 1’de SD’nin etkilediği alanlar açıkça görülmekte…
Geleneksel Tedavi Yöntemlerine Geçmeden….
Hastaların reçeteli ilaç kullanmadan önce dikkat etmesi gereken en önemli konu ise temizlik alışkanlıkları. Hijyen sorunlarının, SD kontrolünde anahtar rol oynadığını unutmamalıyız. Cilde uygun pH’da sabun ve diğer temizleyici ürünler ile sık sık yapılan temizlik, SD ile etkilenmiş alanlardaki yağı uzaklaştırır ve hastalığın iyileşmesini sağlamaktadır. Hastalar, hijyen koşullarının iyi bir yaşam için çok önemli olduğu hakkında dermatolog ve eczacılar tarafından bilgilendirilmelidir. Özellikle yaz boyunca açık hava reaksiyonu olarak adlandırılan durum seboreyi arttıracaktır ve güneş hasarını önlemek için önlemler alınması gerektiği hastalara bildirilmelidir.
Tedavi Seçenekleri Oldukça Geniş…
Peki daha yoğun SD’li hastalara hangi ilaçlar reçete edilmekte? SD için geleneksel farmakolojik tedavi seçeneği olarak sıklıkla reçete edilen gruplar; anti-inflamatuvar, topikal steroidler ve anti-fungal ajanlardır. Ciddi hastalık durumlarında salisilik asit ve katran preparatları gibi kerolitik ajanlar yoğun kepeklenmeyi kaldırmak için kullanılabilir ardından yine topikal steroidler tedaviye ek olarak sunulabilir. Piyasada bu etkin maddeleri içeren birçok farmasötik form bulunmakta. Bu farmasötik formlar arasında en yaygın reçete edilenler; krem, losyon, merhem, şampuan, çözelti ve süspansiyonlardır.
Peki Dermakozmetik Tedavi Seçenekleri Arasında Neler Var?
Dermakozmetik denilince ‘Derinin, saçın, tırnakların sağlığını ve sağlıklı görünümünü ortaya çıkaran veya geliştiren, derinin nem ve parlaklığını arttıran, derinin renk farklılıklarını ve sivilceleri gibi cilt problemlerini gideren, yaşlanma belirtilerini yavaşlatan veya yok edici etkileri olan kozmetik madde ve ürünler’ tanımı akıllara gelmekte. Yani dermakozmetikler sadece güzelleştiren değil aynı zamanda tedavi eden veya tedaviye yardımcı ürün grubu. Dermakozmetik firmaları SD tedavisinde kullanılabilecek ürünleri piyasaya sürmüş durumda. Şu anda Türkiye piyasasında bulunan Bioderma, Cosmed, Evinal&Cosmetic Laboratory, Dorafarma, Babe, Vichy, Uriage gibi dermakozmetik markları, SD tedavisinde kullanılan çinko piritiyon, pirokton olamin gibi kozmesötik amaçlı etkin maddeleri içeren şampuan, duş jeli ürünlere sahip.
Fitoterapi bir çözüm olabilir mi?
Günümüzde popüler olan fitoterapi yaklaşımları, SD hastalığında da karşımıza çıkıyor. Aloe vera ve Hindistan cevizi yağının topikal olarak sorunlu bölgeye uygulandığında SD belirtilerini azalttığı ve ilaç tedavisine ek olarak sunulabileceğini bilgisi karşımıza çıkmakta. Ayrıca Çay ağacı yağı ve Kekik yağı’nın %5’lik solüsyonları aynı şekilde sorunlu bölgede inanılmaz sonuçlar yaratmakta. Fitoterapi araştırmacılarının ortaya koyduğu bir gerçek ise Viola tricolor. Viola tricolor (Hercai menekşe) isimli drog, ‘Alman komisyon E’ tarafından monografına alınmış SD tedavisinde yer alan onaylı bir drogdur.
SD Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar ve Nanoteknoloji
Nanoteknolojinin hayatımızın her alanında özellikle sağlık ve kozmetik alanlarda hayatımıza girdiğini geçen sayıdaki yazımdan hatırlıyoruz. Peki SD tedavisinde kullanılacak, piyasaya çıkmış nanoteknolojik bir ürün var mı? Bu sorumun yanıtı hayır. Fakat SD tedavisinde kullanılabilecek, henüz markete çıkmamış nanoteknolojik araştırmalar mevcut. Örnek vermek gerekirse, gümüş nanopartiküller ve gümüş nanorodların araştırmaları çoktan yapılmış ve SD tedavisinde karşılaştırmalı klinik çalışmalarda etkinliği kanıtlanmıştır. Yine başka bir akademik çalışmada ise SD tedavisinde kullanılan ketakonazol isimli anti-fungal etken maddenin nanoteknolojik yöntemler ile nanokristal formları oluşturulmuş. Elde edilen ketakonazol nanokristalleri, ketakonazolün antifungal etkinliğini önemli derece arttırdığını görmekteyiz. Yakın gelecekte SD tedavisinde kullanılabilecek nanoteknoloji ürünlerinin hayatımıza gireceğini söyleyebilirim.
Ayrıca güncel tedavi yaklaşımları arasında; bir lityum türevi olan lityum süksinat, takrolimus, pimekrilus gibi etkin maddeler ve dar band ultraviyole (UVB) ışınlarının tedavideki etkinlikleri kanıtlanmış durumda.
SD hakkında Öneriler ve Bilmemiz gerekenler…
- Öncelikle bilmemiz gereken her yaşta görülebilir ve bulaşıcı bir hastalık değil.
- Tedavi edilsin ya da edilmesin tekrarlayabilen bir hastalık. Zaman zaman nüksler ve alevlenmeler görülebilir. Tedaideki başarının anahtarı; düzenli kontroller ve verilen ilaçların aksatılmadan kullanılmasıdır..
- Bebeklerde görüldüğünde yapılacak en önemli şey bebek bezinin sık sık değiştirilmesi.
- Duygusal durum değişiklikleri, sıkıntı, stres, yorgunluk, uykusuzluk, yoğun çalışma temposu ve mayalı içecekler (bira-şarap) şikayetlerin artmasına neden olduğunu unutmamamız gerekiyor.
- SD’li bölgeleri kaşımaktan kesinlikle kaçının. Eğer çok kaşınıyorsa reçete edilen kren ve benzeri ürünle hafifçe ovabilirsiniz.
- Bu hastalık en nihayetinde öldürücü bir hastalık değil. Sadece bakıma ihtiyacı var J
- Psiklojik bağlantısı olduğu düşünüldüğünden iyilik halinizi artırmanızı tavsiye ederim…
- Son olarak uzman bir dermatolog ve eczacınıza bu hastalık ile ilgili sorunlarınızı danışmaktan asla çekinmeyin.