Nefes Eczanesi eczacısı Leyla Mine Tandağ Doğan ile eczacılık mesleğinin geleceğini, sorunlarını ve mesleğin ilerlemesi için yapılması gerekenleri konuştuk:
Ecz. Leyla Mine Tandağ Doğan kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1997 İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi mezunuyum. 2010 senesine kadar ABD’de yaşadım, okudum ve ilaç endüstrisinde çalıştım. Yüksek lisanslarımı da bu esnada ABD’de tamamladım. 2010 senesi Ağustos ayında ilk eczanemi İstanbul ili, Ataşehir ilçesinde açtım. 2013 senesinden günümüze Türkiye’deki kitapsever okurlar için 5 kitap sundum: Eczacılık fakültelerinde genç meslektaşlarımıza kariyer yolculukları için konuşmalar yapıyor, öneriler veriyorum. Bir ara bir üniversitede ders verdim, aynı zamanda KariyerFarma adında yine Ataşehir – İstanbul’da bulunan eğitim ve danışmanlık şirketimde de eczacılara özel eğitimlerime devam ediyorum.
Uzun bir süredir eczane eczacılığı yapmıyordunuz. Geçtiğimiz ay eczanenizi açtınız. Eczane eczacılığını özlemiş misiniz? Zorluklarla karşılaştınız mı?
Bildiğiniz üzere ülkemizde eczanenizi artık herhangi bir sebepten kapattığınızda yeniden eczane açabilmek, nüfusa tabi. Ben de ilk eczanemi 2017 senesinde kapatırken; dünyanın türlü hali var düşüncesi ile eczane ruhsatımı askıya almıştım. Diğer bir deyişle geçici kapatma için başvurmuştum. Hakikaten hayat siz planlar yaparken başınıza gelen bir zaman tüneli. ABD’de bir iş teklifini değerlendirip geri dönecekken, Türkiye’de yine eczacı olan eşimle tanıştım ve evlendik. Dolayısı ile Türkiye’de kaldım. Zaman da çabuk geçti. Bir karar vermeli idim. Ya tüm haklarımı bırakacaktım ya da yeniden bir eczane açacaktım. Eczacı olan eşimle konuştuk, yeniden Eczane açmaya karar verdik ve yine Ataşehir’de, farklı bir bölgede, açtım yeni eczanemi. Henüz 15 günlük bir eczane olduğum için heyecanı çokça, oysa eski tecrübemden biliyorum yol uzun ve meşakkatli… Eczane eczacılığı çok değerli ve dikkat isteyen bir meslek o yüzden yeniden alışmaya çalışıyorum. En büyük zorluğu şu oldu benim için; son 22 ayda işletme tarafında çok şey değişmiş. İlaçta geri ödeme kriterleri, reçete takibi gerektiren ilaçlar, ürünler vs. aslına bakarsanız yeniden staja başlamış gibi hissediyorum kendimi, eşim sağ olsun yardım ediyor bana.
Eczacıların birçok sorunu var. Bunların başında ilaç fiyatlarının düşük olması ve eczane giderlerinin yüksek olması geliyor. Eczacılar bu sıkıntılardan nasıl kurtulabilir?
Aslında ülkemizde yapılması gereken çok kolay fakat değişim gerektiren bir çözüm var. Değişimin gerekliliği ortada ve aslında kolay fakat nedense anlatılmıyor, anlatılamıyor. Mesela; Eczacılık mesleği yeniden, A’dan, Z’ye halka, Hükümet’e, diğer kıymetli sağlık çalışanlarına anlatılmalı. Önce kendimizi tanıtıp, şu sadece raftan ilaç alıp veren kişi konumundan çıkmalı ve mesleki itibarımızı geri kazanmalıyız. İnanın Eczacılık Fakültesinde ne okutulur ne yapılır ve mezun olanlar hangi nitelik ve bilgi hazinesi ile mezun olurlar bilinmiyor. Bilinmediği için yapılması gereken, yapılamıyor. Örneğin Eczane bütçelerinden önce sağlık bütçesine katkısı olacağını düşündüğüm bir çözüm var. Eğer ülkemizde eczacılar iyi konumlandırılır ve 1.ci basamak sağlık çalışanı statüsüne alınabilirlerse, ilk olarak acile başvuru sayısı azalır. Bu da devlet bütçesine inanılmaz bir katkı ve tasarruf sağlar. Eczacılara koruyucu eczacılık görevi de verilmeli. Ne demek istiyorum? Her aile hekimine bağlı nüfus kriteri var, şu an 3.500 nüfusa bir eczane kriteri de var. Bu durumda her bir hastadan hem bir aile hekimi, hem bir eczacı sorumlu olabilir. Aile hekimleri ile birlikte çalışabiliriz misal; kış aylarına girişte her yaş grubuna Eczacılar hasta olmadan onları koruyacak ürünler önerebilirler. Kronik hastalarda da aile hekimliği birlikte çalışabilir. Bir araştırma yapmak üzere ve etkisini denemek için İrlanda hükümeti bir atılım yapmış. Güzel bir örnektir bu konuda; Devlet eczacılarına meslek hakkı ödemeye karar vermiş. Ve bu şekilde devam etmişler. Sene sonunda acile başvuru sayısı azalmış, mevsimlere özel hastalıklarda azalma görülmüş ve devlet bütçesi 300 milyon Euro kâr etmiş. Bunları anlatmamız lazım. Bunun gerekliliğini. Biraz eczacılara güvenilmeli. Doktor-Eczacı beraber çalışmalı. Velhasıl kelam hem eczacılar için hem hükümet bütçesi için çözüm eczacılara meslek hakkı vermekten geçiyor. Devletimiz eczacı cirosundan yüzde 80 kâr elde etmekte bunun ufak bir kısmını meslek hakkı olarak eczacıya vermelidir. En az reçete başına 5 TL olmalıdır. Bu da devletin sadece kârdan yüzde 5 fedakârlık yapması demektir ki bunu Eczacılar fazlası ile hak ediyorlar ve dahası bu hükümetin sağlık bütçesine yüzde 15 artı olarak yansır ve yine kazançlı çıkarlar. Bu sayede eczacılar da sadece ilaç satışına bağlı bir gelir sisteminden kurtulurlar. Çünkü bizim en büyük alıcımız Sosyal Güvenlik Kurumu ve fakat genel olarak ilaç fiyatını da, bizlerin onlara vereceğimiz ıskontoyu da, bu ıskontonun nasıl belirleneceğini de vs. belirleyen yer yine orası. Dolayısı ile burada bu zincir de bir hata var… Bakınız misal eczacılara Sosyal Güvenlik Kurumu reçete başına sağ olsunlar, hizmet bedeli altında bir bedel ödüyorlar fakat bunlar kuruşla hesaplanıyor oysa hasta her reçete yazıldığında sadece reçete yazılma parası en az 3 TL devlete ödüyor. Başlangıç olarak bu 3 TL dahi eczacıya aktarılsa Eczacıya bir “nefes” olacaktır. Reçete yazıldığı için en az 3 TL alınan bir sistemde, Eczacının bilgisi ve danışmanlığının 50 kuruşa tekabül etmiyor olmaması lazım. Bu sistemler güzel sunumlarla aynı anda hem maliye ve ekonomi hem de Sağlık Bakanlığı ile Aile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın katılımı olacağı bir dizi toplantıda anlatılabilir. Keşke bugüne kadar sadece sözleşme zamanı bu konu gündeme gelmese aylar önceden bunlar planlanıp örneklerle anlatılsa… Maalesef yapılmıyor, yapılmadığı içinde eczane işletme maliyetlerimiz artarken eczacıların ekonomik dengesi kayboluyor ve kan kaybediyorlar. Çözüm var aslında ama zannediyorum değişimden korkuluyor. Maalesef bu arada eczacılar ekonomik olarak bitme noktasına geliyorlar. Bunu belki kimse anlamıyor ama gerçekten bazı eczacılar artık kapatmak istiyor ama kapatırken de iyi bir para birikimi gerektiği için kapatamıyorlar… Vergi var, çalışan tazminatları var, depo ödemeleri var… En acısı da budur, iflas ilan etmeden, isteseniz de iş yerinizi kapatamama durumu. Allah yardımcımız olsun.
Bu arada tabela yenileme zorunluluğu, ısı-nem cihazı zorunluluğu da getirildi bildiğiniz gibi. Eczacılar neden tabelalarını yenilemek zorunda bırakılıyor? Bu masrafın bir bölümünü TEB mi karşılamalı?
Ben bu tabela işini başından beri anlayabilmiş değilim. Hem serbest ticaret içinde olduğumuz söylenilip, ticaret odasından sicil numarası almamız isteniyor, hem de tabelanız bile aynı olmak zorunda deniliyor. Burada bir çelişki var. Bizi birleştiren, ortak E logomuz var iken, bu tabela işi gerçekten nereden çıktı aklım almıyor… Bir fikir birinden çıkıyor ya da bir eczacı diğerinin tabelası çok renkli diye düşünüyor eğer yönetimde ise gidiyor “bunları değiştirelim” diyor, hop planlama yapmadan bu uygulanmak istiyor. Benim eski eczanemin tabelası çöp oldu, pek âlâ bundan tam 8 sene önce 10 bin TL’ye yaptırdığım tabelamı – eczane ismimde aynı olduğu için- getirip yeni eczanemde kullanabilirdim ama yasa; nakil ve yeni açılışlarda yeni tabela takılacak dediği için, ben gidip yine para verip yeni tabela yaptırdım. Şimdi bunun devlet bütçesine, halkın bütçesine, benim bütçeme, eczacılık birlikteliğine ve en önemlisi mesleki hizmet kaliteme veya mesleğime bir katkısı oldu mu? Hayır, olmadı… Bunlar sorgulanmalı. Bu kaostan kurtulmak için hükümetten bir ricam var benim. Ve bu ricada yalnız değilim biliyorum. Hükûmetimizin TBMM’de gerçekten Türk Eczacılar Birliği (TEB) seçim yasasını değiştirmesi gerekiyor. Muhakkak hükûmetin buna el atması ve tüm eczacıların aktif olarak katılıp seçeceği bir düzen için değişiklik yapılması gerekiyor. Bu şekilde biz taban olarak sesimizi çıkartsak orada burada yazsak bile kaile alınmıyoruz. Güç kimde ise onun istekleri yerine getiriliyor. Şimdi belki gerçekten vizyonu geniş ama bir gruba fikri bağdaşmıyor diye ötelenen eczacı meslektaşlarımız vardır. Bu insanların bilgileri, vizyonları Sağlık Bakanlığı strateji ve gelişimlerine faydalı olabilir fakat aramızda ki tek köprü TEB olduğu için sesimiz ulaşamıyor. Cumhurbaşkanını dahi halk seçiyor, biz meslek birliği başkanı seçilirken söz sahibi olamıyoruz, büyük yanlış. Ve bu yanlışın büyüklüğünün bedelini, ısı –nem, iklimlendirme vs. gibi gerçekten Eczanelere asla yüklenilmemesi gereken sorumluluk ve maliyetlerle karşılaşıyoruz. Çok büyük problemdir bu konu. Bir de bunu TEB önerdi ilk başta, bakanlıktan çıkan konular değil bunlar. Bakanlık TEB önerdi diyor, TEB bakanlık önerdi diyor. Bildiğiniz kaos. Bu kaosun altında eczacılar eziliyorlar. Eczacı SORUMLU aramıyor oysa ÇÖZÜM arıyor. Konu bu kadar net. Ve sonra halka da anlatamıyoruz kendimizi. İlaç fiyat düşüşlerinde misal “ilaç fiyatları düştü” diye haber yapılmıyor ama misal zam aldığında bütün gazetelerde “ilaç fiyatlarına zam” diye haber yapılıyor. Bu eczacıya da hükümete de haksızlık. Sürekli hükümet ilaç fiyatlarını düşürmeye çalışıyor, hayat şartları hükümetin açıkladığı enflasyona göre de ilaç fiyatları arttırılmaya çalışılıyor ama hep maliyet artışlarından geri de kalınca eczacılar eksiye düşüyor. Lakin örnek zam yapıldı zannedilip 1- eczacı çok kazanıyor zannediliyor, 2- hükümet durduk yere ilaç fiyatlarına zam yapmış gibi oluyor. Anlatım da yetersiz kalınıyor. Maliyetler artıyor maalesef. Eczacının tek geliri ilaç fiyatları düşürülüyor bu yüzden de eczacı büyük bir türbülans yaşıyor ama kimse doğru haberi yapmıyor. Çözüm ülkemizdeki sağlık politikası da düşünüldüğünde gerçekten meslek hakkı ve halk sağlığını koruyucu olarak eczacının konumlandırılmasında. İyi planlanırsa hükümet bütçesi de, eczacı da nefes alacaktır.
Yardımcı eczacılık ile ilgili görüşleriniz neler?
Bu da diğer problem. Öncelikli problem 8 olan eczacılık fakülte sayısının bir anda 42’ye çıkartılmasıdır. Bir planlama yapılmadan eczacı akademisyen yetersiz olduğu halde fakülte sayıları arttırıldı. Fakat ön bir istihdam hazırlığı yapılmadı. 5 sene eğitim alan çocukları ki son senelerinde aşağı yukarı 4 ay staj yapıyorlar öncesinde de toplam 2 ay deseniz, toplam 6 ay staj yapmış genç meslektaşlara hadi bir sene daha staj yap deniliyor. Bununla da kalınmıyor bu istihdam gücü de zaten ekonomik türbülans yaşayan eczacılara yükleniyor. Her eczacı, meslektaşını eğitmek ve birlikte çalışmak ister ancak her eczacı bu maddi yükü taşıyamaz. SGK primleri, stopaja yansıyan kısımlar hepsi değerlendirildiğinde bir serbest eczacının bu yükü karşılayabilmesi çok zor ve hatta imkânsız. Bu sistem sadece büyük yatırımcıların eczane açabildikleri bir ortamda ya da çok daha fazla nüfuslu ülkelerde olabilir. Örneğin ABD gibi. Sadece bireysel serbest eczanelerin olduğu bir ülkede ve sistemde bu uygulanamaz. Uygulanacaksa da nasıl Barolar Birliği yeni mezun avukatların stajlarını yaptığı süre zarfında bunu eğitim olarak değerlendirip, kendi birlik bütçesinden bunu karşılıyorsa, aynısını Türk Eczacıları Birliği de yapmalıdır. Ayrıca Sosyal Güvenlik Kurumu da primler acısından muaf tutmalıdır eczaneleri. Bunlar da istenilse çözülür. Bunları anlatmak lazım. Sadece problemi değil artık çözümleri rasyonel düzeyde konuşup, sonuca bağlamalıyız. Maalesef olamıyor ülkemizde. Bakın yardımcı eczacılık kılavuzu geç yayınlandı ara dönemde mezun öğrenciler işsiz kaldılar. Ailelere günah, çocukların kayıp aylarına yazık… Emekleri zayi olmasın. Büyük yatırımcının açacağı şu meşhur zincir eczane konsepti de ülkemize asla uymaz. OTC yasası çıkacak diyorlar o da bir kaos yaratır. Maalesef zincir şeklinde eczaneler olan ülkelerde bilinçsiz ilaç tüketiminden ötürü, bir ağrı kesici kullanımından bile ölümler görülüyor. Ayrıca yapılan araştırmalar bu ülkelerde halkın kesinlikle bizim gibi eczaneleri eczacı danışmalığı adına seçtiği belirtiyor. Dolayısı ile kesinlikle bizim ülkemizde böyle bir çılgınlığı hükûmetimiz halk sağlığını önceliği yapacağı ve düşündüğü için yapmaz. Sosyoekonomik ve sosyokültürel olarak bizlere uyacak bir sistem değil bu. Dolayısı ile ivedilikle eczacılık fakültesi kontenjanları sınırlanmalı, taban puan uygulamasına geçilmeli ve bazı üniversiteler kapatılmalı, mevcut öğrenciler de mevcut başka fakültelere bir defaya mahsus transfer edilmeli. İkinci olarak da bu yardımcı eczacılık uygulaması tamamen kaldırılmalı veya illa ki kalacaksa bu staj süresi okul ertesi en fazla 1 seneden 6 aya düşürülüp, bu oluşacak ek maliyet TEB tarafından karşılanmalıdır. Diğer konu ki bence en önemlisi bu yeni mezun eczacıların İlaç Endüstrisi tarafından belli bir sayının altında olmamak şartı ile hükûmet tarafından bir işe alım zorunluluğunun getirilmesi. Bu adımlar hemen geç olmadan atılmalı.
Eczacının sağlık danışmanlığı ile ilgili neler söylersiniz?
Aslında şu an bunu anlatıyor olmamam lazımdı. Halk eczacıyı, eczacı mesleğini iyi biliyor ve sahipleniyor olması gerekiyordu. Eczacı en yakın sağlık danışmanıdır. En yakın komşu, sağlıkta eczacıdır. Hastalıklardan korunma, teşhisten sonra tedavi ve ek tedavi yöntemleri konusunda eczacı bilgisi ile bir adım uzaktadır. Randevu talep edilmez, aşağı yukarı her sokakta da beyaz önlükleri ile oradadırlar. Bu sağlık danışmanlarını hükümet çok iyi kullanmalı, değerlerini bilmeli. Ama bu eğitime ve unvana güvenle başlar. Hastalarımızı tedavi edecek, koruyacak tüm ilaç ve ilaç dışı ürünleri en iyi bilen, eğitimi almış grup da Eczacıdır. Bunları anlatmamız lazım. Anlatamamışız, 9 senedir Türkiye’deyim ve durum çok üzücü… Anlaşıldığı gün eczacılara hükümette daha çok yetki verecektir. Tüm gelişmiş ülkelerde eczacı rolü çok önemlidir.
İlaçtaki kârlılık oranı düştükçe, eczacılar OTC alanını büyütüyor. Eczanelerin geleceği OTC’de mi sizce?
Eczanelerin geleceği gibi görmüyorum. Eczanenin bir parçası ve eczane dışında zaten hiç olmamalı diye düşünüyorum. Bu alan sadece direkt hasta sizde perakende satın aldığı için daha yüksek kârlılık demek oluyor. Tek farkı bu benim gözümde. Devlete yaptığınız ıskontolar yok. Bu da daha yüksek gelir demek ki Eczacılar malum ekonomik olarak bir arayış içindeler. Aslında OTC açılımı over the counter medicine. Yani raf üstü ilaç yani reçetesiz ilaç. Biz de OTC besin destek takviyelerine vs. deniliyor genel olarak. Kanunlara göre bizim ülkemizde hiçbir ilacı reçetesiz satamazsınız. Bazı ülkeler OTC yasası çıkarttığında madem reçetesiz o zaman ilaçlar eczane dışına çıkmalı demiştir. Türkiye’de bundan korkuluyor: Lakin aslında konu şu olmalı; herhangi bir ürün ki Sağlık Bakanlığı onaylı ister reçeteli ister reçetesiz sadece ve sadece eczane de satılmalıdır. Bunun lamı cimi olamaz. Siz eğer bir ağrı kesiciyi benzin istasyonunda sattırırsanız, halk sağlığı ile oynarsınız ve dahası kontrolü kaybedersiniz. O ilacın oraya nasıl geldiği tartışma konusu olur ve yine tüm ısı nem iklimlendirme vs oraya da uygulattırmanız gerekir. Kavram karmaşası yaşanıyor. Besin destek takviyeleri de aslında zaten eczacının işi. Birçok ülkede sağlık bakanlığı onayı gerekmediği için gıda veya tarım bakanlıkları onaylıyor. Bu ürünler incelenmiyor dolayısı ile her yerde satılıyor. İnternet çağında evet daha ucuz diye bir ürünü internetten alıyor hasta ama sonrası malum daha beter oluyorlar. Ülkemizde denetlenmeli tüm ürünler. Nasıl marketlerin gıda reyonları vs. Tarım Bakanlığı tarafından denetleniyor o zaman besin destek takviyeleri de Sağlık Bakanlığı’nın düzenli denetlediği bir kurumdan alınmalıdır o da sadece Eczanedir. Bir de şunu söylemem gerekir, evet farklı ülkelerde eczane dışında reçetesiz ilaç satışı vardır. Ancak OTC’lerin eczane dışında satışa başlaması, eczanelere hatırı sayılır bir meslek hakkı verilmeye başlandıktan sonra mümkün kılınmıştır. O yüzden OTC yasasından evvel konuşulup, tartışılması gereken de yine meslek hakkıdır. Israrla söylemem gereken yine de OTC yasası çıksa da ilaç asla ama asla reçeteli veya değil eczane dışına çıkmamalıdır.
Eczacılar, Fitoterapi, Arometarapi ve Homeopati alanları ile ilgilenmeliler mi?
26 sene evvel İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesine girdim. Öncesinde ABD’de ön eczacılık okumuştum. Fitoterapi, aromaterapi, homeopati zaten bizim düzenli ders olarak aldığımız, uygulamalı eğitimi gördüğümüz derslerdi. İlgilenmekten öte zaten bilmemiz gereken tedavi şekilleri idi. Önemsenmemiş, senelerce ülkemizde sonradan Eczacı dışında herkes ilgilenince eczacılarımız bir merak sardı. Geçen 1998 senesinde mezuniyetten sonra katıldığım Fitoterapi kursu notlarına bakıyordum yeniden, aromaterapiyi hocalarımız İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde bize ne güzel öğretmişler. Ben gerçi sonrasında ABD’ye geri döndüm ama burada da hiçbir Eczacımız ilgilenmemiş bu konu ile… 26 sene diyorum dile kolay… Dolayısı ile ilgilenmek ne demek, kendilerinin olan bir şeye SAHİP çıkmalılar, dört elle sarılmalılar. Unutmayınız bitki bilimi sadece ve sadece eczacılık fakültelerinde okutulan bir bilim dalıdır.
Dermokozmetik ürünlerin eczanelerdeki durumu nasıl? Dermokozmetik firmaları eczanelere ulaşmak için çaba harcıyorlar mı?
Her diğer ürün grubu gibi besin destek takviyesi, itriyat, medikal vs dermokozmetiklerde önce Eczacıya kendilerini tanıtıp, bilgilerini kullanıp, halka kendilerini tanıtıp sonra eczane dışına ve en önemlisi internetten satışa başlıyorlar. Bu çok büyük yanlış. Dermokozmetik de eczane de olmalı ve sadece eczane de satılan ürün ile eczane dışında ki kozmetik ürün halka iyicene anlatılmalıdır. Kozmetoloji de eczacılığın en önemli ve sahip çıkılması gereken bilim dalıdır. Firmalar artık karşılarında kozmetolojiyi çok iyi bilen, uygulamalı ve teorik eğitimden geçmiş kişilerle konuştuklarını anlamalılar. Sadece bir basamak olarak görmemeliler. Böylelikle ürünlerine değer katmış olurlar. Sıkça eğitim ile eczacılarını desteklemeliler diye düşünüyorum.
Ülkemizdeki eczacılığın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Şu an bir geçiş döneminde olduğumuza inanıyorum. ABD’deki 1970 yıllarında eczacılık mesleğinin şekillenmesine benzetiyorum. Alınacak çok ders var okunmalı ama maalesef okunmuyor. Eczacılara bir açıklama yapılmadığı için, eczacılar nereye koştuklarını bilmiyorlar, plan yapamıyorlar çünkü TEB veya Hükümet eczacılara olacakları önceden haber vermiyor. Veya veriyor ama son dakika da 180 derece tersi ile karşılaşıyoruz. Şeffaflık yok, gri bulutlarda günlük yaşıyoruz. Eczacılar açısından önceden haberleri olabilse bir hazırlanma süreci olabilir. Bazı derneklerin durumdan haberdar oldukları ve bu sebepten aslında dernek statüsünden çıkıp şirketleşme çalışması içinde oldukları haberleri geliyor kulağımıza. “Bu acaba bir ön hazırlık mı zincir eczaneye?” diye bazı meslektaşlarım endişeleniyorlar. Ve ne yazık ki endişelenmekte haklılar. Sadece bir şeyi biliyorum eğer fakülte sayıları sınırlanabilse idi ve her şey sıralı yapılsa idi çok daha iyi bir geleceğimiz olabilirdi. Nasıl diyorsanız? Önce eczane açma sınırı gelmeli idi. Sonra eczacılar akademisyenliğe yönlendirilse idi ve akademisyen sayısı yeterli hale getirilse idi keşke. Eş zamanlı ilaç endüstrisine bir eczacı istihdam alt sınırı getirilse idi ve tüm bunlardan sonra 42 olmasa da misal 20 eczacılık fakülte sayısına ulaşsa idik iyi bir planlama olurdu. Sıralarda hata yapıyoruz, bir şeyler yapmaya karar verip sonra uygulama zorunluluğu getiriyoruz ama o arada ezilenler, işini kaybedenler, düzeni bozulanlara çare olamıyoruz. Yine de hep söylediğim bir şey var Türkiye’den eczacı mezun arkadaşlarımız tek çareyi Eczane eczacılığında görmesinler. Yabancı dillerini geliştirsinler bir değil üç lisan öğrensinler. Yüksek lisans yapsınlar. Kendilerini üniversiteden mezun olana kadar geliştirsinler ve genç nüfusa ihtiyaç duyan ülkelerde mesleklerini endüstride, eczanede icra etmenin yollarını araştırsınlar. Bu gençlerimiz sonra ülkelerine dönüp hizmete devam edebilirler. Veya ülkemizde istihdam alanları arttıkça dönebilirler. Bu beyin göçü diye de değerlendirilmemeli. Türkiye’nin genç nüfusu oldukça fazla ayrıca göç alan bir ülkeyiz dolayısı ile bu genç nüfus dünyanın çeşitli ülkelerinde başarılı oldukça gururumuz olacaklardır. Beyin göçü olmaması için muhakkak kontenjan sınırlamamaları gelmeli ve eş zamanlı istihdam için özel sektöre de baskı uygulanmalı. Hiçbir şey yapılmadan bu gençlere yurtdışı fırsatı bulduklarında gittikleri içinde söz etmemeliyiz diye düşünüyorum. İşsiz eczacı sayısının artmaması için hükümetimize ve Türk Eczacıları Birliğimize; eczane eczacılarının omuzuna ekstra yük yüklemeden, birçok çözümün var olduğunu hatırlatmayı hiçbir zaman bırakmamalıyız. Fedakârlığı sadece küçük işletmeler yapmamalı, koca bir ilaç endüstrisi var elimizin altında ki Türkiye ilaç firmaları tarafından çok zengin bir ülke. Çok başarılı iş yapıyorlar. Eğer işi uzmanına bırakıp eczacı çalıştırmaya başlarlarsa emin olun ilaç sektöründe Türkiye payını dünya çapında artırır. Marka olur.