Ecz. Fatih YILDIZ– Ecz. Seda DENEK
Şanlıurfa Eczacı Odası’nın önceki yıllarda başkanlığını yapmış ve halen aktif olarak serbest eczacılık yapan Ecz. Baki Ersavaş ile eczacılık mesleği üzerine bir söyleşi geçekleştirdik:
Öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz?
1951 yılında Şanlıurfa’da doğdum. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimimi Şanlıurfa’da tamamladım. 1969 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ne girdim. 1973 yılının Ekim ayında mezun oldum.. Evli ve 3 çocuk babasıyım.
Mezun olduktan sonra neler yaptınız?
İstanbul’da Vatan Ecza Deposunda 1-2 ay çalıştıktan sonra Urfa’ya gelip Kunduracı pazarında Sağlık Eczanesi’ni açtım. Bir süre sonra mülk sahibiyle birtakım problemler yaşadık. O sırada Ömer abinin (Ecz. Ömer Abacı) sağlık problemleri vardı. Bu nedenle çok sık İstanbul’a gidip gelmesi gerekiyordu. Eczanesinde kısa süreliğine mesul müdürlük yapmamı istedi. Bir seneye yakın Abacı Eczanesinde mesul müdürlük yaptım. Ardından eczaneyi bana devretmek istedi. Abacı eczanesinin ismini değiştirip ‘Ersavaş Eczanesi’ yaptım. Sonra yine mülk sahibiyle sorun yaşadık ve 1989 yılında şimdiki yerimize taşındım.
Okul döneminizden biraz bahseder misiniz?
Ben üniversiteye girdiğim zamanlarda özel okullar yaygındı. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi tek devlet üniversitesi idi. Bizim okul tıp fakültesine bağlıydı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi 300 öğrenci alıyordu, onların içerisinde en iyi 75 öğrenci eczacılık bölümüne, 75 öğrenci diş hekimliğine, geriye kalan 150 kişi Tıp Fakültesine devam ederdi. Bizim girdiğimiz sene Urfa’da 4 eczane vardı. Memduh Vecdi Timur, Ahmet Saatçi, Mithat Bucak, Fuat Mirkelam Urfa’nın ilk eczacılarıydı.
Öğrencilik yıllarınızda unutamadığınız bir anınız var mı?
Bizim okuldaki Kasım hocayı (Prof. Dr. Kasım Cemal Güven) çok severdim. Çok zeki, son derece dirayetli, benim tanıdığım tüm hocaların içerisinde en hoca demeye layık bir hocaydı. Sorduğu sorularla öğrencisi derse girmiş mi, not tutmuş mu, stajını yapmış mı hepsini anlardı. Bizim mevzuat dersine Kasım Hoca girerdi. Ben derslere düzenli girerdim ama mevzuatın bir kitabı vardı, ona hiç çalışmamıştım. Tabi Kasım Hoca’dan da çok korkuyorum, boş kağıt vermemek için girmemeye karar verdim. Arkadaşlarım sınava girmem için beni zor ikna ettiler. Sınava girdik, 3 soru sordu. İlk soru reçete kayıt defterini çiziniz. İçimden dedim “iyi, stajımı sağlam yapmıştım en azından kağıdımı boş vermeyeceğim”. İkinci soru, eczanede ne satılır? Bu sorusundan ilacı kastetmediğini anladım, ilaç zaten eczanede satılır. İlaç dışında bildiklerimin hepsini yazdım. Üçüncü soru da hangi reçeteler tekrar edilmez? Stajdan hatırladığım kadarıyla doktorlar bazı reçetelerin yanına işaret koyarlardı. Bunu bir defa hasta alsın, ikinci defa tekrar etmesin şeklinde. Zaten uyuşturucu reçeteler tekrar edilemezdi, reçete eczanede kalırdı. Bu bildiklerimi yazdım, çıktım. Bu imtihana yaklaşık 500 kişi girmişti. 10 kişi geçmişti, bir tanesi de bendim ve pekiyi almıştım.
Eczacılığın zor ve güzel tarafı nedir?
Eczacılık, sanatını iyi yapan eczacıyla kötü yapan eczacının ayırt edilemediği bir meslektir. Tabi ki mesleğini en güzel şekilde yapmaya çalışanlar vardır. Bunun yanında eczacının sorumluluğunda birçok görev var ve bu sebeple hasta ile birebir ilgilenmesi zaman zaman aksayabilir. Bir eczacı, maksimal dozları iyi bilip reçetede sırıttığı zaman hemen kodekse, formüllere bakmalı ardından doktora teyit ettirmelidir. Örneğin bir eczacı reçetede A maddesiyle B maddesi geçimsiz, şu maddeyle bunu karıştırdığın zaman çöker veya viskoziteyi sağlayacak şu maddeyi katmak lazım demelidir. Ben ilk eczaneyi açtığımda günde 10 tane ovül yapardım. Eczanemin yanında iki tane kadın-doğum mütehassısı vardı. O zamanlar Penetronlar vs. de yoktu. Doktor yazardı, Ovül ihtiyolü biz yapardık. Urfa’da, bilhassa Temmuz-Ağustos aylarında yapmak; jelatin, gliserin ve ihtiyolü bir araya getirmek çok zordu. O zamanlar klima da yok, eczanede bir vantilatörle yapmaya çalışırdık. Mesleğimizin güzel yanı ise, çok çeşitli alanlarda çalışma fırsatının olmasıdır. Burada biz eczacılara çok sorumluluklar düşüyor. Mevcut eczacılık fakültelerinde eczacı akademisyenler oldukça az, aynı şekilde sanayi kısmında da eczacılar az, sayıları artmalıdır.
Eski dönemlerin eczacılığı ile günümüz eczacılığını kıyaslayabilir misiniz?
Nasıl kıyas edilir ki? Birbirine yakın şeyler kıyas edilir. Biz 30 sene hiç resmi kuruma ilaç satmadık, hepsi nakit satıştı. Eskiden majistral ilaçlara daha çok ağırlık verilirdi. Hastanın ilaca ulaşımı da zordu ve ilaçlar çok pahalıydı. Uzun süre fiyat değişikliğiyle alakalı sıkıntı yaşadık. İlaç fiyatlarına zam gelse bile eski fiyat ne ise o fiyattan satardık. Her zam döneminde fiyatlar güncellenmediğinden birçok eczane zarar ederdi. Sağolsun Mekin Tanker hocamız sürsaj etiket yapma hakkımızı sağladı. Tek tip sözleşmeyi de Mehmet Domaç beyefendi halletmiştir, eczacılar ona minnettardır. Bizim zamanımızda mesela Emniyet Müdürlüğü tüm eczanelere teklif mektubu verirdi, “ben şu kadar personelim için ilaç alacağım, en düşük fiyatı hangi eczane verir?” şeklindeydi. Sözleşmeler her kurum için ayrı ayrı ihale usulü gibiydi.
Oda kuruluşunda görev aldınız mı? O dönemle ilgili biraz bilgi verir misiniz?
Önceden biz Urfa eczacıları olarak Gaziantep Eczacı Odası’na bağlıydık. Sonra Diyarbakır Odası’na naklettiler. 1980 yılında Şanlıurfa Eczacı Odası kuruldu. Neşet Uçkan, Aziz Aslan, Cihat Yetkin, İrfan Akkuş, Mehmet Tacir, Ahmet Ulugerger ve ben çalışmalara başladık. Şöyle diyeyim; o dönemdeki eczacılarla el ele vererek kurmaya çalıştık. Mardin ve Şırnak ilk etapta Şanlıurfa’ya bağlıydı. Oda ilk açıldığı zaman şimdiki gibi bilgisayar da yoktu. Fethi beyle Gaziantep’e gidip Devlet Malzeme Ofisi’nden daktilo aldık. Mehmet Abamor’un Belediye’nin karşısındaki Urfa İş Hanı’nın en üst katında 10 metrekare kadar ufak bir bürosu vardı. Uzun bir süre orayı Oda merkezi olarak kullandık. Ondan sonra Ağanlar pasajında ikinci katta bir büro kiraladık. O zaman ben Oda genel sekreteriydim. Odanın geliri de yoktu.
Bir dönem de Oda başkanlığı yaptınız, bu konuda biraz bilgi verir misiniz?
2004 yılında bir dönem Oda başkanlığı yaptım. Aynı zamanda bir dönem TEB Yüksek Haysiyet Divanı’nda görev aldım. Takip eden dönemde de genel kurulda en yüksek oyu alarak Yüksek Haysiyet Divanı’na başkan olarak seçildim. Bir genel kurulda Divan 2. Başkanlığına seçildim. Daha önce TEB Genel Kurul Divanı’ında bizim bölgeden seçilip görev alan kimse olmamıştı. Ondan dolayı Doğu ve Güneydoğu’daki Odalar benim Genel Kurul Divanı’na özellikle seçilmemi istediler.
Biogap firmasını kurdunuz, bununla ilgili bilgi verir misiniz?
2009 yılında Merhum Ecz. Medet Abbasoğlu keçiboynuzu pekmezi üretmek istediğini ve yardımcı olup olamayacağımı sordu. Bu firma onun düşüncesiydi. Karar verdik, ardından Osman Gümüş, İsmail Güler ve Sevgi Kavak eczacılarımızla ortaklaşa bir şirket kurduk. İlk etapta sadece keçiboynuzu pekmezi üretiyorduk. Berko ilaç firması incir ekstresi üretip üretemeyeceğimizi sordu. Ardından incir ekstresi üretimine başladık. Daha sonra ürünlerimize karadut pekmezi, üzüm pekmezi, nar ekşisi, medine hurması ekstresini de kattık.
46 yıldır eczacılık yapan biri olarak mesleğin geleceği için neler tavsiye edersiniz?
Öncelikle şunu diyebilirim eczane eczacılığı yapmak çok zor. Örneğin hastane karşısı eczane ile hiçbir sağlık kuruluşunun olmadığı yerdeki eczane kıyaslanamaz. Eczacılar el ele vererek birlik olmalı, gerekirse bir eczanede birden fazla eczacı çalışmalıdır. Hem hastalarla daha çok eczacı ilgilenmiş olur hem de gittikçe artan eczacı istihdamı sağlanmış olur. TEB ile beraber birçok Avrupa ülkesindeki eczaneleri görme şansım oldu. Mesela Çekoslovakya’da bir eczaneye girdim, 500 metrekareydi ve 25 eczacı çalışıyordu. Böyle olsa bizim lehimize olur. Koşullar değişti, eczanelerin büyümesi gerekiyor. Buna çözüm olarak eczacı-eczacı ortaklığının uygulamaya girmesi iyi olur. Tıpkı Avrupa’da olduğu gibi daha büyük mekânlarda, hastalara daha nitelikli hizmeti ancak daha çok eczacı birlikte çalışırsa sunabilir.