Tüm Eczacı İşverenler Sendikası (TEİS) Genel Sekreteri Ecz. Mehmet Aydoğan ve Genel Sekreter Yardımcısı Ecz. Ali Erdem ile TEİS’in faaliyetleri ve eczacılık mesleğinin sorunları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik:
Bize TEİS’i biraz tanıtır mısınız? Neler yapıyorsunuz?
Sendikamız 27 Nisan 2006 yılında Ankara’da 17 Eczane eczacısı kurucu üyenin katılımıyla faaliyete geçmiştir. Kanun gereği sadece eczanesi olan eczacılar sendikamıza üye olabilmektedirler. Sendikamızın amacı; Çalışma yaşamında ve hayatın diğer alanlarında üyelerinin ve diğer tüm eczacıların ekonomik, demokratik, kültürel, iktisadi, sosyal, mesleki, hukuksal haklarını ve çıkarlarını korumak geliştirmek, dayanışma ve yardımlaşmalarını sağlamak bu yönden müşterek menfaatlerini korumak ve müşterek menfaatler yönünden üyelerini temsil etmektir. TEİS; çağımızda örgütlü olmayan güçlerin yok olmaya mahkûm olduğu bilincinden ve haklarımızı alarak geliştirmek için güçlü olmamız gerektiği gerçeğinden hareketle sendikal yapı altında Örgütlenmek, ortak çıkarlar temelinde, ortak hedefler için birleşmek amacıyla yola çıkılarak kurulmuştur. Üyemiz eczacılar; mesleki alanda karşılaştıkları her türlü sorunda her zaman sendikadan hukuki destek ve yardım alıyorlar. Sendika üyelerinin hak ve menfaatlerinin korunması aşamasında üyelerini her zaman temsile yetkilidir. Sendika çalışma hayatından doğan her türlü sorununda üyelerinin yanındadır. Sendikanın asli görevi üyelerinin yanında olmaktır. Sendika üyelerine, mesleki faaliyetler süresince karşılaşılan tüm sorunlarda bilgi ve hukuki destek sağlıyor. Mesleği icra ederken özellikle son dönemde kurumların farklı uygulamalarına maruz kalan, mevzuat hakkında yeterince bilgi sahibi olmayan meslektaşlarımız hak kayıpları ve mağduriyetler yaşamaktadırlar. Bu hak kayıpları ve mağduriyetler genellikle karşılaşılan sorun hakkında zamanında ve doğru kaynaktan doğru bilgi desteği olmaması yüzünden oluyor. Bu gibi durumlarda sendikamız, yaşanılan her türlü sorunda üyelerimizi zamanında bilgilendirmekte ve hukuki destek sağlamaktadır. Bu bağlamda Eczane eczacısı tüm meslektaşlarımızı sendikamıza üye olmaya davet ediyorum.
TEİS olarak eczacıların sorunlarıyla ilgili bir Sendikasınız. Sorunların çözümüne katkıda bulunan sivil toplum örgütlerinin sayısının artması eczacılara neler sağlar?
Sivil toplum örgütleri, eczacılık mesleğinde önemli unsurlardan biridir. Örgütlü olmak kendi meslek haklarımızı savunabilmek, güçlü olma ve mesleki geleceğimize umutla bakabilmek demektir. Sendikamızın kuruluş amaçlarından biri de, mevcut meslek örgütlerine yani TEB ve Eczacı Odalarımızın mesleki hak ve menfaatlerin korunması yönünde yaptıkları çalışmalarda sinerjik etki yapmak, gerektiğinde bu çalışmalara destek vererek ya da hazırladığı veya hazırlayacağı çalışmalarla eczacıların gücüne güç katmaktır. Çok seslilik her zaman meslek örgütlerine canlılık katacaktır.
2020’de eczacılarımızı neler bekliyor? SGK protokolü ile ne gibi kazanımlar elde edebilirler?
Bu konuda her geçen yıl beklentinin aksine düzenlemelerin eczacılarımızın lehine yeterince iyileştirilmiyor olması yanında yeni bir uygulamaların eczacı tabanı ile paylaşılmadan ve tartışılmadan hayata geçmesi, yapılan değişiklikler için geçiş süreci tanınmaması hâlâ bizim yaşadığımız sorunların başında gelmektedir. Bizler eczane eczacılarının sendikası olarak yapılan düzenlemelerde mutlaka sahadan görüş alınması gerektiğini her fırsatta her platformda dile getiriyoruz ama hâlâ bir gecede yayınlanan yazılar ile ilaçların geri ödeme koşulları değişiyor, Kamu Kurum İskontosu yapmayan firmalar hakkında bir yaptırım uygulanmıyor, süreçte hiçbir dahli olmayan eczacılar hastalarla karşı karşıya kalıyor. Bu durumun artık bir son bulmasını istiyoruz.
İlaçlara yüzde 12 gibi çok küçük bir zam geldi. Eczacılar memnun değil. Neden ülkemizde ilaç fiyatları bu kadar ucuz?
Bu sene ilaçta Avro değeri 3,81 lira olarak güncellendi ve ilaç fiyatlarının belirlenmesinde kullanılan Avro kuru geçen yıla göre 41 kuruş arttı. Reel avro kuru 6,55 iken bu artış ekonomik gerçeklerle izah edilemez durumdadır. İlaç; Vazgeçilemez, ertelenemez ve alternatifi olmayan hayati bir üründür. İlacın ikamesi olmaz, ihtiyaç duyulduğunda bulunabilir ve ulaşılabilir olması hayati önem taşımaktadır. İlaç üretici, tedarikçi ve dağıtıcı firmaların, ilacın piyasaya arzında problem yaşanmaması için gereken gayreti göstermeleri gerekmektedir. İlaç ve eczacılık hizmetinin sürdürülebilirliği açısından İlaç fiyat kararnamesinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. İlaç fiyatlandırmasında yılda bir defa Avro kuruna bağlı olan uygulamadan vazgeçilerek belirli aralıklarla enflasyon oranında artış yapılması sağlanmalı ve artan işletme giderlerimiz göz önünde bulundurularak ilaç fiyat değişikliklerinde özellikle 4. ve 5. kademe ilaçlarda eczacı kar oranlarının yeniden belirlenmesi gerekiyor. Bu güncelleme sağlanmadığı takdirde bulunamayan ilaç sorunu da ne kadar tedbir alınırsa alınsın maalesef devam edecek ve yeni molekül içeren ilaçların ülkemize gelmesi gecikecektir. Bu da sonuçta tedavinin uzaması ve gecikmesi anlamına geldiği için aslında tasarruf yapıldığı sanılırken ne kadar çok büyük bir maliyete neden olunduğunun göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
Türkiye’de eczane eczacılığı yapan kaç eczacı var? Eczacılar mesleklerinden memnunlar mı?
Ülkemizde 26 bini aşkın eczane var. Eczane eczacıları kendilerini, son yıllardaki ekonomik kayıplar, fiziksel ve sözel şiddettin artması, ilaç fiyat düşüşleri, meslek hakkının olmaması gibi birçok konuda zor durumda bırakılmış bir meslek grubu olarak görüyorlar. Bütün mesleklerde bilgi birikiminin sunulması için bir bedel alınırken eczacılar bu bilgilerini ücretsiz olarak kamu yararına sunmuşlardır. Son yıllarda ticari kazançlarının azalması nedeniyle artık bu mesleği ayakta tutmak imkânsız hale gelmiştir. Bugün avukatlar, hekimler vb. bütün meslek sahibi insanlar sundukları mesleki bilgileri için bir bedel alırken maalesef eczacılar üniversitelerde yıllarını harcayarak kazandıkları bilgi birikimlerini hiçbir bedel almadan toplum sağlığı yararına paylaşmaktadırlar. Bu tevazu zaman içinde yanlış anlaşılmış ve eczacıların bu haklarını istememeleri, çok fazla kazandıkları ve ellerinden alınacak bir şeylerin olduğu imajını yaratmıştır. Bu nedenle de son birkaç yıldır eczacıların tüm hakları yavaş yavaş ellerinden alınmaktadır. Her zaman dağıtmaya alıştırılmış bir meslek mensubu olan eczacılar bu gelişen duruma sabırla dayanmaktadır. Ancak mevcut konjonktüre dayanacak güçleri de kalmamış durumda olduğundan bir an önce eczacılara ekonomik anlamda katkı sağlayacak düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
Ayakta tedavide kullanılan kan ürünlerinin temininin eczanelerin dışına çıkarılması ve hastanelerce temin edilmesi konusunda neler söylersiniz?
İlaç sadece eczaneden eczacı eli ile hastaya ulaştırılması gereken bir üründür. Bunun dışındaki tüm yöntemler halk sağlığı açısından sakıncalı olduğu gibi gereksiz bir şekilde kamu kaynaklarının israfına neden olur. Kan ürünü ile ilgili yapılan düzenlemeye istinaden kamuoyuna yansıyan haberlerden de açıkça anlaşılacağı üzere hem beklenen yatırım gerçekleşmemiş, hem de devlet beklenen tasarrufu sağlayamamış durumdadır. Eczane sahibinin ülkemizdeki gibi eczacı olduğu ülkelerde ilaç ve eczacılık alanında devletin ve vatandaşın yaşadığı bir sıkıntı ya da sorun olmadığı gibi halk sağlığı daha etkin bir şekilde korunmakta, eczacıların kendilerine başvuran hastaları doğru yönlendirmelerinden bile ciddi bir iş gücü ve ekonomik kazanç elde edildiği dünyada kabul gören bir yaklaşımken ve dünyada bu yönde bir evrilme varken ilaçları eczane dışına çıkarmaya yönelik her türlü düzenleme kazanç değil kayıp getireceği aşikârdır.
Kontrolsüzce yeni açılan eczacılık fakülteleri eczacılık mesleğinin geleceğini nasıl etkiliyor?
Öğretim yıllarına göre eczacılık fakültesi ve öğrenci sayısı giderek artıyor. 2003’de eczacılık fakülte sayısı 11 iken 2019’da bu rakam 35’e yükseldi. 2003’de toplam öğrenci sayısı ise 4 bin 120’yken bu rakam 2019’da 13 bin 943 oldu. Kontrolsüz bir şekilde açılan eczacılık fakülteleri işsizliği de beraberinde getiriyor. 2003’de 919 mezun veren eczacılık fakülteleri 2019 yılında bin 723 mezun verdi. Eczacılık fakülteleri ve kontenjan sayıları ülkemizin ihtiyacından çok fazla. Mezun olan eczacıların çoğu ülkemizde yaşanılan istihdam sorunu nedeniyle kamuda da iş bulamıyor. Yeni mezun olacak genç eczacılar için iş bulma açısından ciddi sorunların yaşanacağı bir döneme giriliyor. Zira mezun olanların nerede istihdam edileceği düşünülmeden, planlanmadan sürekli açılan üniversiteler, gençlerimize gelecek sunan akademik bir kurum olmak yerine maalesef işsizliği öteleyen bir yapı halini almış durumda. Bunun çözümü, öğrencisi olmayan fakat açılmış olan eczacılık fakültelerinin standartları belli kriterlere ulaşmadan öğrenci alımına müsaade edilmemesi, mevcut fakültelerden bir kısmının milli ve yerli ilaç üretimine yönelik ilaç araştırma merkezlerine dönüştürülmesi ve öğrenci almaya müsait fakültelerin taban puanlarının yükseltilmesi sağlanmalıdır. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2023 yılında 9 bin fazla “eczacı” olacağı öngörüsünden hareketle; mesleğimizin geleceği ve işsiz eczacı ordusu oluşmaması için eczacılık fakülteleri kontenjanlarındaki sayıların azaltılması öncelikli hedef olmalıdır.
Eczane eczacılığının dışında eczacıların istihdamı anlamında yeterli çalışmalar yapılıyor mu? Sizce neler yapılmalı?
Son yıllarda sayıları gittikçe artan eczacılık fakültelerinden dolayı haliyle işsiz eczacıların sayısı da artıyor. İşsizlik için bir çözüm olarak düşünülen ve uygulamaya konulan yardımcı eczacılık uygulaması aslında bu soruna bir çözüm değil. Eczacıya, başka bir eczacı meslektaşını istihdam ettirmeyi dayatmanın kabul edilebilir bir yanı bulunmamaktadır. Ülkemizde hiçbir istatistiki veri alınmadan açılmasına izin verilen eczacılık fakültelerinin mezun ettiği ve edeceği eczacıların istihdam sorununun bizlere yüklenilmesi, eczacılık fakültesi sayısını bilinçsizce arttırmak gibi son derece yanlış davranışın faturasının eczacıya kesilmesi, kabul edilebilir bir durum değildir. İstihdam için en reel çözüm, daha fazla fakülte açılmaması, var olan fakültelerin taban puanlarının yükseltilmesi, akredite olmayan fakültelerin kapatılmasıdır.
Belirlenmiş olan Kamu Kurum Iskontolarını uygulamayan, eksik uygulayan firmaların bu uygulamasının önüne geçilmesi için neler yapılabilir?
Bu konu yıllardır maalesef çözülemeyen ve can acıtan sorunlarımızın başında gelmektedir. Kamu Kurum İskontosu’nun hukuki yapısı sorunun kaynağını oluşturmaktadır. Kamu Kurum İskontosu; ilaç firmalarının devlete yapması gereken ancak bu iskontoyu yapmaları için zorlayıcı yasal bir düzenleme bulunmayan, ancak buna rağmen eczacıların yapmak zorunda oldukları bir uygulamadır. Bu sorunun kökten çözümü için yasal düzenleme yapılmalıdır. Düzenleme yapılana kadar da; Kamu Kurum İskontosu geri ödemedeki ilaçlarla ilgili bir uygulama olduğu için, uygulamayan firmaların eşdeğerleri bulunan ilaçlarının geri ödeme listesinden çıkarılması, kamu kurum iskontosu oranında firma ile ortak yol bulunması vb. yöntemlerle acil bir eylem planı oluşturulmalıdır.
Eczanelerin OTC’ye ağırlık vermesi eczane ekonomilerini ne kadar rahatlatır?
İlaç ticari bir ürün değildir. Reçeteli ya da reçetesiz olmasına bakılmaksızın sadece eczanede ve eczacı danışmanlığında sunulmalıdır. OTC ürünleri de bu çerçevede değerlendiriyoruz. Diğer taraftan; bu tip ürünlerin eczane ekonomilerine katkı sağlamasının yanı sıra eczanelerde kalıcı olmaları da önemlidir. Zira, Tarım Bakanlığı’ndan ruhsatlı olan ürünler piyasaya çıktıktan sonraki tanıtım ve tutundurma aşamalarından sonra eczane dışı kanallara ve özellikle internete yönelmekte, bu da birçok açıdan sakıncalar meydana getirmektedir. İnternette satılan ürünlerin saklama ve dağıtım koşulları sağlıklı olmadığı için ürünlerde stabilite sorunları ve bozulmalar yaşanmakta, sahteleri piyasaya sürülmekte, fiyat farklılıkları yüzünden kullanıcılarda güven problemi oluşmakta, bunun yanı sıra da ürünlere güvenilirlik azalmakta. Sonuç olarak da ilk dönem satışı olan sonrasında ise üretilip satılmayan ürünler piyasada çoğalmaktadır. Bu durumun önüne geçilmesi için Takviye edici gıda tanımındaki ilaç formlarına özgü ifadeler çıkartılmalı, OTC grubu olarak adlandırılan tüm ürünlerin Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsatlandırılması sağlanmalıdır. Bu konuda yasal mevzuat uygun olmasına rağmen özellikle ilaç formundaki ürünlerin yine ilaç firmaları tarafından Tarım Bakanlığı’ndan ruhsatlandırılmasının tercih ediliyor olması üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Sağlık Bakanlığı bu ürünlerle ilgili olan ruhsat süreçlerinde firmaların tercihini değiştirecek iyileştirmeler yapmalıdır. Bu değişiklik hem firmalar hem sektör açısından olumlu etkiler meydana getireceği gibi halk sağlığının olumsuz etkilenmesine neden olan ve bugün yaşanan olumsuzluklar da ortadan kalkacaktır.