Ecz. Kerem DEMİRGİL yazdı…
Başarıya ulaşma yolculuğunda, kim olduğunuz ve neler yaptığınızın yanı sıra, başkaları tarafından nasıl algılandığınız da çok ama çok büyük önem taşımaktadır.
Başarı ile ilgili yazmış olduğum makalelerimden birinde, başarının 3 altın kuralından bahsetmiştim:
Plan yap, çok çalış ve sonuç al.
Bu boyutuyla, gerçek hayata kolayca uyarlayabileceğimiz, basit bir formüldü aslında. Ancak iş ve özel yaşantımızda başarılı olmamıza yardımcı olan bu formülün işe yaramadığı çok fazla durumla da karşılaştık ve karşılaşmaya devam ediyoruz. Peki, sizce, elimizde başarısı kanıtlanmış bu formül varken, hangi unsurlar bizim başarılı olmamıza yardımcı oluyorlar ve tabii ki tam tersi? Siz bu soruyu düşünürken, ben de yazımın detaylarına yavaş yavaş gireyim ve bu konu ile ilgili detayları sizlerle paylaşayım.
İş ve özel yaşantımızda, “plan yap, çok çalış ve sonuç al” mottosunun yanına eklenmesi gereken iki farklı özellik var. İşte bu özellikler aslında bizim kesin zafere ulaşıp ulaşamayacağımızı belirliyorlar. Yan unsurlar gibi görünen bu unsurlar, aslında mottonun tamamlayıcıları ve en önemlisi de olmazsa olmazları. Neler mi?
1-Başarıya ulaşmak için gerekli olan kaynaklar ve alt yapı ihtiyaçları
2-SİZ
Planlama safhasında; başarıyı tadabilmek için gerekli olan kaynakların / alt yapının elde edilmesi konusunda bir zaman ve efor harcıyoruz. Örneğin, amacımız ileride insanlığa büyük katkılarda bulunabilecek saygın bir doktor olma konusunda çalışmak ve bu hedefe ulaşmaksa, asgari olarak yapmamız gereken pek çok şey var. Öncelikle okul yaşantısında parlak bir öğrenci olmak; ardından üniversite sınavında rakiplerinizi geride bırakarak, az sayıdaki kontenjanı kapmak; başarılı bir tıp öğreniminin ardından da gireceğiniz uzmanlık sınavından sonra isteğiniz dalda yoğun bir teorik / pratik eğitim alarak sonuca giden yolda yılmadan devam etmek. Bunun için gerekli olan kaynaklar gerçekten de çok fazla görünüyor değil mi? Kesinlikle öyle. Başarılı olmak istiyorsanız, mutlaka ve mutlaka diğerlerinden farklı olmanız, diğerlerinden bir adım önde koşuyor olmanız gerekiyor. -Yürümeniz gerekiyor demiyorum bakın.-
Etkili İnsanları 7 Alışkanlığı isimli kitabında, uluslararası liderlik otoritesi, aile uzmanı, eğitmen, kurumsal danışman ve yazar Dr. Stephen R. Covey, başarılı insanların sahip olması gereken 7 özelliği şu şekilde sıralamıştır:
1-Proaktif olmak
2-Sonunu düşünerek işe başlamak
3-Önemli işlere öncelik vermek
4-Kazan – Kazan prensibiyle düşünmek
5-Önle anlamaya, sonra anlaşılmaya çalışmak
6-Sinerji yaratmak
7-Baltayı bilemek
Covey’ in kitabında yer verdiği bu 7 özellik, başarılı olmak için gerekli olan kaynakları ve alt yapı ihtiyacını besleyecek, aslında sizi bir adım önde koşturacak olan unsurlar.
Gerekli kaynak / alt yapı ihtiyacını gidermesine ve bu 7 özelliğin birçoğuna sahip olmasına rağmen, iş ve özel yaşantımızda bazı figürlerin, planladıkları başarıya ulaşmanın çok uzağında olduklarını gözlemlemekteyiz. Her şey tamam gibi görünürken, nedir sizce kişilerin başarılı olmalarına engel olan bu unsur? Dilerseniz sizlere bir ipucu vereyim. İpucum,13. yüzyılda yaşamış şair, fakih, alim, ilahiyatçı ve Sufi mutasavvıf Mevlana’nın çok güzel bir sözü:
“İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır, ilmiyle ağırlanır, ahlakıyla uğurlanır.”
Evet sanırım ipucum işe yaradı. Doğru cevap: “başkaları tarafından nasıl algılandığımız” ya da popüler tabirle “kişisel imaj”ımız. Yapılan araştırmalar, istisnalar hariç, kişisel imajı güçlü kişilerin, kişisel imajı güçlü olmayanlara kıyasla daha başarılı olduklarını ortaya koyuyor. Aklınıza gelenleri okur gibiyim. Ama fikir yürütmeden önce lütfen kişisel imajın ne olduğuna ve neleri içerdiğine beraberce bakalım. İnanıyorum ki bana hak vereceksiniz.
Kişisel imaj, toplum tarafından algılanma biçimimizdir. Kim olduğumuzu, ne yaptığımızı, işimizde ne kadar başarılı olduğumuzu anlatmaya yarar. Giyimimiz, davranışlarımız, konuşma becerimiz, görgü ve nezaket kurallarını uygulayışımız ile hayat bulur. 3 tip imajdan bahsetmek mümkündür:
Öz İmaj: Kişini kendisini içerden nasıl gördüğüdür.
Algılanan İmaj: Başkalarının kişiyi dışarıdan nasıl gördüğüdür.
İstenilen İmaj: Kişinin kendisini nasıl görmek istediği / başkalarına nasıl görünmek istediğidir.
Kişisel imajımızı oluşturan unsurlar:
Dış Görünüş
Sözsüz İletişim
Sözlü iletişim
Karakter
Diğer iletişim özellikleri
Davranış ve tavırlar
Yeterlilikler
Nasıl? Fikirlerinizde değişiklik oldu mu? Aklınızdan sadece dış görünüşün geçtiğini tahmin edebiliyorum kişisel imaj unsuru olarak. Ama değil. Kişisel imaj, imaj tipleri ve imajı oluşturan unsurların, dengeli olması beklenen bir dağılımı / karışımı. Önemli olan nokta, her bir imaj tipi ve imaj unsurları ile ilgili kişisel farkındalık oluşturmak, gelişim alanlarını belirlemek ve bununla ilgili stratejik yol haritaları oluşturmak. Neden mi önemli? Önemli, çünkü özellikle öz imaj ile algılanan imaj arasındaki çok büyük farklar, kişilerin kendilerini yanlış ifade etmelerine, yanlış anlaşılmalarına ve her şey doğru gibi görünürken başarısızlığa varabilen sonuçlar doğmasına yol açabiliyor. Örneğin çok başarılı olması muhtemel, alt yapısı kuvvetli, kaynaklarını doğru kullanmayı başarabilmiş bir kişi; bir sunumda, bir iş görüşmesinde ya da çok önemli bir toplantıda sırf davranış ve tavırları nedeniyle başarılı olma yolunda ağır bir yara alabiliyor. Ya da kişisel imajı oluşturan baskın unsurlardan biri veya birkaçı, özellikle iş görüşmelerinde beklenmeyen sonuçların doğmasına yol açabiliyor. Burada sözünü ettiğim konunun sadece dış görünüş olmadığını umarım anlatabilmişimdir. Konuya bütünsel olarak bakmakta büyük fayda görüyorum. Bu yüzden, her bir unsurun ayrı ayrı ele alınıp, geliştirilmesi de kişisel başarı yolunda kişileri çok avantajlı hale getirecektir.
Artık zeki olmanın ve IQ’nun pek önemli olmadığı bir dönemde yaşıyoruz. İnsanlarla ilişki kurmak her şeyin ötesinde. Duygusal zeka ve sosyal zeka her şeyden daha önemli. Bununla ilgili olarak eğer araştırma yapmak ve bir şeyler okumak isterseniz Daniel Goleman’ın Duygusal Zeka ve Sosyal Zeka isimli iki kitabı tavsiye edebileceğim başucu kitaplarındandır.
Özet olarak başarıya ulaşma yolculuğunda, kim olduğunuz ve neler yaptığınızın yanı sıra, başkaları tarafından nasıl algılandığınız da çok ama çok büyük önem taşımaktadır. Kendinizi nasıl gördüğünüz – öz imaj- ile başkaları tarafından nasıl algılandığınız -algılanan imaj- arasındaki çok dramatik farklar gerçekten de ders olabilecek nitelikte başarısızlık hikâyelerine konu olmaktadır.
Bugünkü yazımı, kişisel gelişimime önemli katkıları olduğunu düşündüğüm tarihi bir kişilik olan Nasrettin Hoca’nın o meşhur fıkrasıyla sonlandırmak istiyorum: “Ye kürküm ye “
“Akşehir’in beyleri Hoca’yı yemeğe davet etmişler. Hoca nereden bilsin; davete, günlük kıyafetiyle katılmış. Katılmış ama ne hoş geldin, ne sefa getirdin diyen var. Herkes, allı pullu kıyafetlilere el pençe duruyormuş. Hoca, bir koşu evine giderek, sandıktaki işlemeli kürkünü giyip yemeğe geri dönmüş. Az evvel hoş geldin bile demeyenler, önünde yerlere kadar eğilmişler. Hocayı, yere göğe sığdıramayıp baş köşeye oturtmuşlar. Kuzunun en hasını önüne koymuşlar. Herkes Hoca’nın yemeğe başlamasını bekliyormuş. Hoca, bir taraftan kürkünün kolunu sofrada sallamaya, bir taraftan da “Ye kürküm ye, ye kürküm ye” demeye başlamış.
“İlahi Hoca”, demişler, “kürkün yemek yediği nerede görülmüş?”
Hoca taşı gediğine koymakta gecikmemiş:
“Kürksüz, adamdan sayılmadık. İtibarı o gördü, bari yemeği de o yesin.”