Ecz. VEYSEL DEMİRCİ yazdı…
Becerikli ve sağlıklı bir bağışıklık sisteminde antikor üreten B hücreleri ve öldürücü T hücreleri dengededir, çünkü immun yanıtın dengeli olması için bu şarttır.
Bağışıklık sistemine genel olarak hücrelerden oluşan bir ‘’savunma ordusu’’ diyebiliriz. Bu savunma ordusu her gün hastalık ve enfeksiyon yapan virüsler, bakteriler, küfler, parazitler ve besinlerdeki yabancı proteinler gibi pek çok tehdit unsurlarına karşı harekete geçerler. Bağışıklık sistemimiz bir yandan bu fonksiyonunu gerçekleştirirken diğer yandan da çok sayıda farklı askeri göreve çağırır.
Bu noktada otoimmun hastalıkları daha kolay kavrayabilmek için şimdilik tek bir bağışıklık askerleri taburuna odaklanalım istiyorum: lenfositlere.
Göğüs göğüse savaş
Lenfositler bizi enfeksiyonlar gibi zararlı yabancılardan korumaktan sorumlu beyaz kan hücreleridir. Lenfositlerin savunma görevini tam olarak yapabilmesi için kusursuz çalışması gerekir. Lenfostlerin düzgün çalışmaması halinde otoimmun hastalıklara kapı aralanmış olur.
Lenfosit taburunda 2 tip ‘’asker’’ vardır. İlki T hücreleri, ikincisi de B hücreleridir.
T hücreleri tanıdık olmayan ve istilacı olarak algıladıkları her şeye saldırırlar.
Bunu adeta göğüs göğüse çarpışmaların olduğu bir savaşa benzetebiliriz.
B hücreleri ise antikor üretirler. Bu antikorlar bağışıklık sistemimizin yabancı ve tehlikeli gördüğü her şeye tutunan ve onları adeta düşman askeri gibi işaretleyen moleküllerdir. Bu antikorlar bir yabancıya tutunduğunda, bağışıklık sistemimiz daha büyük bir yanıt başlatarak enflamatuvar bir reaksiyona neden olur. Bu olaylar gerçekleşirken, yabancı maddeye saldırıp onu öldürerek vücudumuzdan temizleyecek yeni maddeler de salınır.
Enflamasyon süreci
Antikorları; istilacıları öldürmek için atılan kurşunlar olarak düşünebiliriz.
Bağışıklık sisteminin antikor üreten B hücreleri ve öldürücü T hücreleri tüm vücutta enflamasyonla sonuçlanan bir süreci başlatır. Bu süreci başlatan etmenler farklı olsa da sonucunda hissedilenler genel olarak aynıdır. Becerikli ve sağlıklı bir bağışıklık sisteminde antikor üreten B hücreleri ve öldürücü T hücreleri dengededir, çünkü immun yanıtın dengeli olması için bu şarttır.
Bağışıklık sistemi istilacı moleküle karşı harekete geçtiğinde giren istilacının ne olduğuna bağlı olarak, vücudumuzda neler olduğunu bazen anlar bazen anlamayabiliriz. Gelişimlerinin en erken döneminde Bağışıklık hücrelerimiz kendi doğal yapımıza ait olan şeylerle kendimize ait olmayan maddeler arasındaki farkı öğrenmek zorundadır. Bunun doğal bir sonucu olarak sağlıklı bir bağışıklık sisteminin en önemli özelliklerinden biri de kendi dokusuna değil istilacılara saldırıyor olmasıdır.
Üç temel denge unsuru
Sağlıklı bir bağışıklık sistemini belirleyen en temel üç özellik:
1.- Öldürücü T hücreleri ve antikor üreten B hücreleri arasındaki denge.
2.- Bağışıklık sistemini aktive etmek ve baskılamakla görevli olan yardımcı T hücreleri ve B hücreleri arasındaki denge
3.- Bağışıklık sisteminin yabancı istilacıları vücudumuzun doğal yapılarından ayırt edebilme kabiliyeti.
Bağışıklık sisteminde bu üç durumdan birinde sıkıntı olduğunda otoimmun bir problem gelişir. Vücut çok fazla öldürücü hücre ve çok fazla antikor üretmeye başlar. Bağışıklık sistemi baskılanamaz hale gelir ve bu nedenle de başlayan immun yanıt durdurulamaz.
Allerjenlere abartılı immun yanıt
İlk iki problem astım ve allerjisi olan insanlarda da görülür. Bu kişilerin allerjen denilen maddelere karşı abartılı bir immun yanıtları vardır. Hapşırık, burun akıntısı hatta hayatı tehdit eden dilde şişlik ve boğazda daralma gibi belirtiler yaşarlar. Bunun nedeni alerjenin kendisi değil, ona karşı gelişen immun yanıttır.
Otoimmun hastalığı olanlarda ise daha ciddi bir durum meydana gelir ve sadece dışarıdan gelen istilacılara karşı yanıt vermesi gereken bağışıklık hücreleri bu işlevinin aksine vücudun kendi dokularına saldırır.
Yukarıda belirttiğimiz üç temel işlevdeki bozukluklar bir araya geldiğinde sonuç enflamasyon, hücre ve organlarda oluşan tahribattır.
Sıklıkla rasladığımız, haşimato, graves, psoriasis vulgaris, egzema, vitiligo, lupus, multipl skleroz, romatoid artrit, ankilizon spondilit gibi otoimmun hastalıkların sayısı 100’den fazladır.
Tıp sisteminin, hekimlerin ve biz eczacıların cevap araması gereken soru şu; Otoimmun hastalıkların etkilerini tersine çevirmek ve otoimmun hastalığı olan insanların kalıcı olarak iyileşmelerini sağlamak mümkün müdür?