Sandoz OTC İş Birimi Direktörü Barış Güven ile Sandoz’un OTC alanındaki çalışmaları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik:
Sandoz OTC İş Birimi Direktörlüğü görevine getirildiniz. Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz? Ve yeni görevinizde neler yapıyorsunuz anlatır mısınız?
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. Londra Metropolitan Üniversitesi’nde İşletme Yüksek Lisansı yaptım. İş hayatıma Bayer’de Tıbbi Tanıtım Uzmanı olarak başladım, ardından aynı firmada 2004-2005 yılları arasında Ürün Müdürü olarak çalıştım. Sanovel’de 2005-2006 yılları arasında Ürün Müdürlüğü, Novartis Türkiye ve Romanya’da 2006-2010 yılları arasında Kıdemli Ürün Müdürlüğü yaptım. 2010-2012 yılları arasında bu görevimi Novartis Norveç’te sürdürdüm. 2012-2013 yılları arasında Novartis Türkiye’de Pazarlama Müdürlüğü görevini üstlendim ve Novartis’te çalıştığım süre boyunca OTC ürünlerinden sorumlu oldum. 2013-2014 yılında Reckitt Benckiser’de Pazarlama Müdürü olarak çalıştım. 1 Kasım 2015 tarihinden bu yana Sandoz OTC Business Unit Direktörlüğü görevini yürütüyorum.
Sandoz’un OTC stratejisinden biraz bahsedebilir misiniz?
Sandoz dünyada OTC pazarındaki en büyük firmalardan birisidir ve güçlü OTC markalarını içeren kapsamlı bir portföye sahiptir. Bu markaların çoğu kendi kategorilerinde lider konumdadır. Sandoz Türkiye’de de global avantajımızı kullanarak 2011 yılında OTC takımı kurduk ve büyütmeye devam ediyoruz. Hedefimiz eczacı tavsiyesi ile alınabilen ürünlerde de hastalarımızın ve tüketicilerimizin yüksek Sandoz kalitesinden faydalanmasını sağlamak. Türkiye’de alım gücü yükselmeye ve sağlık alanında insanların bilgi düzeyleri artmaya devam ettiği sürece OTC pazarı büyümeye devam edecektir.
Sandoz’un OTC Grubunda hangi ürünleri var?
Sandoz olarak bu pazarda çok güçlü markalarımızla yer alıyoruz. Sandoz ismi ile birlikte anılan ve özdeşleşmiş birçok ürünümüz var. Ağırlıkla vitamin C ve kalsiyum kombinasyonları, ağrı kesici, anksiyolitik, mukolitik ürünler, anti-fungal kategorilerindeki hem reçeteli hem de OTC olarak değerlendirebileceğimiz ürünlerimizin her birinin bulundukları pazarlardaki marka değerleri oldukça yüksektir. Bunlar bizlere, güçlü Sandoz tarihinden miras kalan markalar. Bunun yanısıra, bir de geleceğe miras bırakmak için yola çıktığımız markalarımız var, Bakso ve Exonailner gibi.
Eczacıların OTC ürünlerine bakış açıları nedir?
Eczacıların halkımızın en yakın sağlık danışmanları konumunda olduklarına inanıyorum. Özellikle halkı bilinçlendirme ve sağlıklarına katkı anlamında önemleri var. Biz Sandoz olarak tüm iş planlamalarımızda bu zihniyeti benimsiyoruz. Maliyet ve kârlılık değerlendirildiğinde, OTC ürünlerinin ağırlıklı olarak elden satılmaları nedeni ile eczanelerin varlıklarını sürdürmeleri için OTC ürünleri büyük önem taşımaktadır. Tabii ki burada en önemli nokta OTC ürünlerinin sadece eczanelerde satılması ve reklamlarda tamamen eczanelere yönlendirilmesi gerekmektedir. Elbette ki firmalar olarak bize düşen de, eczanelerimizin artan sorumluluklarında onlara gerekli olan bilgi desteğini sağlamaktır. İlerleyen dönemde çok daha fazla eczanenin OTC ile ilgileneceğini düşünüyorum.
Türkiye’de OTC’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Türkiye’de OTC’nin geleceği üzerine yorum yapmadan önce bir noktayı net olarak belirtmek gerekiyor: ilacın satılma yeri eczanedir. Bunu belirtmek önemli, zira OTC denince ilacın eczane dışından satılması algılanıyor ancak bu yanlış. OTC, güvenilirliğini yıllar itibarı ile kanıtlamış ve self medikasyona uygun ürünlerin serbest fiyat ile serbest tanıtımı demektir. OTC ürünlerinin hangi kanaldan satılacakları ise farklı bir konudur. Anglosakson uygulamalarda ilaç eczane dışına çıkmıştır; ancak Avrupa dahil birçok farklı ülkede OTC ilaçlarının satış kanalı hâlâ eczanelerdir ve Türkiye’de eğer bir gün OTC olacaksa bizim için doğru olan sistem de budur. Türkiye’de self medikasyonun artması ile geri ödeme kapsamında olmayan ürünlerin öne çıkacağını düşünüyorum. Tabi bu trendi belirleyen önemli etkenlerden biri de Türkiye ekonomisinin performansı ve dolayısı ile hane halkı harcama gücü olacaktır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere bakarsanız self medikasyon, halkın hastalıklar hakkında daha fazla bilinçlenmesi, hastaneler ve sağlık merkezlerindeki yığılmaların engellenmesi ve akılcı ilaç kullanımının daha ön plana çıkması itibarıyla önem kazanıyor. Bunun bir avantajı da devlet bütçesine olan katkısıdır. OTC sistemi, devlet kaynaklarının gerçekten ihtiyaç duyulan sağlık hizmetlerine kayması için bir araç olarak kullanıldığı takdirde bu hem sektör, hem halk, hem de devlet için bir kazanç olacaktır.
Türkiye’de OTC sektörü büyüyor. Kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?
Sandoz dünyada güçlü OTC markalarını içeren kapsamlı bir portföye sahiptir ve bu markaların tümü kendi kategorilerinde dünya lideridir. Türkiye pazarına uygun olduğunu düşündüğümüz ürünlerle büyümeye devam etmeyi planlıyoruz. Sandoz olarak daha çok markalı eşdeğer pazarında varlık göstermekteyiz. Çoğu zaman reçetede ve OTC sunumunda aynı molekülü sunarız. Örneğin Rusya’da bulunan bir ağrı kesici ilacı hem reçeteli hem de OTC ürünü olarak sunulur. Hedefimiz Sandoz olarak OTC alanında öncelikle hekimlerimiz ve eczacılarımızla bilimsel ve medikal temellerde bir iletişim kurmak ve bu iletişimi sistemli bir şekilde geliştirmektir. Biz Sandoz olarak her zaman gerekli bilgi desteği vermek üzere doktor ve eczacılarımızın yanındayız. OTC ürünlerinde hekimin kanaatinin önemi genelde gözardı edilmektedir; “ürün getirdim, reklam yaparım, eczaneye veririm onlar da nasıl olsa satar” yaklaşımının nasıl duvara tosladığını sektörde örnekleri ile gördük. Biz, ürünlerimizin hekimler tarafından – OTC dahi olsalar – reçete edilmesini çok önemsiyoruz zira onların referansları altın değerindedir. Eczacılarımızın ve eczane çalışanlarımızın da ürünlerimizin endikasyon alanlarında yeterli bilgiye sahip olmalarını önemsiyoruz, zira değişen ilaç sektöründe eczanelerin sağlık danışmanları olarak önemleri her geçen gün artıyor. Bunun yanısıra, eczacılarımızın iş yapış modellerine katkı sağlamayı da önemsiyoruz. Sandoz’un Türkiye’deki büyümesinde OTC’nin önemli rol oynayacağını düşünüyoruz ve bunun için gerekli olan altyapıyı hazırlıyoruz.
Önem verdiğiniz markalardan birinin Bakso olduğunu biliyoruz; bize biraz üründen bahseder misiniz?
Tüm dünyada “sickness” dan “wellness”a bir değişim söz konusu. Yani artık insanlar hasta olmayı istemiyorlar ve bunu engelleyici tedavilere yönelme söz konusu. Bu çok hızlı bir trend değil, ancak iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle artan oranda hızlanıyor. Tabi bu trend sektörde yüzlerce “mucize” ilacın mantar gibi çoğalmasına da vesile oluyor. İşte bu noktada ürün kalitesi, üretim yeri ve ürüne sağlık profesyonellerinin ne derece güvendiği önem kazanıyor; zira aklı karışmış olan tüketicinin güvenebileceği en ciddi kaynak onlardır. Tabi bu trendle birlikte insanların doğal olana ilgisi de artıyor. Değerli bir hekimimiz “insanın ikinci beyni bağırsaklarıdır” demişti. Hipokrat da şöyle der, “bütün hastalıklar bağırsakta başlar”. Kısaca özetleyecek olursak probiyotikler bizim vücudumuzdaki dost bakterileri geri kazanmamızı sağlıyor ve yetişkinlerde ve çocuklarda ishal, gaz, kabızlık gibi sindirim problemlerinin ortadan kaldırılmasına yardımcı oluyorlar. Probiyotiklerin ülkemizde en yoğun kullanıldığı alan antibiyotiklerle kombinasyondur. Antibiyotik kullanımının oldukça yoğun olduğu bizim gibi ülkelerde gastrointestinal yan etkiler hayat kalitesi üzerinde ciddi sıkıntılar yaratmakta, antibiyotiklere hasta uyumunu da zorlaştırmaktadır. Ancak bunlar, probiyotiklerin destekleyici olduğu kullanım alanlarıdır. Asıl potansiyel ise probiyotiklerin düzenli besin takviyesi şeklinde, yukarıda bahsettiğim “wellness” a hizmet etmek üzere kullanılmalarıdır. Probiyotiklerin immün sistem üzerindeki etkileri, birçok hastalığı önlemedeki rolleri birçok çalışmanın konusudur. Avrupa’nın 1 numaralı probiyotik markası olan Bakso hem yetişkinler için kapsül, hem de çocuklar için saşe formları ile piyasada bulunuyor. Bakso Saşe, hem tatsız kokusuz olması hem de anne sütünde doğal olarak bulunan, insan kaynaklı dost bakteriyi içermesi açısından rakiplerinden ayrışıyor. Bakso Kapsül de içeriğinde üzerinde çok sayıda klinik çalışması olan bakteri türlerini barındırıyor. Daha önce bahsettiğim “kalite” ve “hekimin ürüne güvenmesi” Bakso’yu tanımlıyor aslında. Hekim tanıtımlarımızı yoğun şekilde yapıyoruz ve aldığımız hekim geri bildirimleri ne kadar güçlü bir ürüne sahip olduğumuzu teyid ediyor.
Kendinizden bahseder misiniz? Aileniz, hobileriniz?
Evliyim, Baras adında 4 yaşında bir oğlum var. Ailem ve işim dışındaki en büyük tutkum fotoğraf. 15 yıldır fotoğraf çekiyorum. Fotoğraf benim için “ait olmadığım yerlerde bulunma bahanem”. Mesela Giresun’da bir kahvehaneye selam verip girmek, kahveci ile ahbap olmak, okey oynayanların fotoğrafını çekmek beni mutlu ediyor. Mardin’de yoldan geçerken selam verdiğim bir adamın taş evinde ailesi ile birlikte 2 saat geçirdim; Türkiye’nin plazalardan göremeyeceğimiz kadar uzak odalarına, sokaklarına girdim. İlginç olan şu ki, ben fotoğraf sayesinde iş yaşamında pazarlamasını yaptığımız ilaçlarımızın son kullanıcılarını tanıyorum, fotoğraf aracılığı ile onlarla sohbet ediyor, sevinçlerine, dertlerine paydaş oluyorum. Bir facebook sayfam var, “Baris Guven Photography”; henüz çok yeni. Bakalım, belki bir gün bir sergim de olur.