Berko İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Ecz. Berat Beran, OTC News yazı ailesine katıldı. İlaç sektöründeki başarılarının yanı sıra edebiyatçı kimliğiyle de ön plana çıkan Ecz. Beran, ‘Henek’ kitabıyla girdiği edebiyat dünyasında, mizah alanında güçlü bir kalem olduğunu kanıtlamış, ‘Henek II’ ile bu başarısını devam ettirmiştir. Berat Beran’ın ayrıca ‘Güle Güle Sevgili Arkadaşım’ adında bir romanı, ‘Asmin ve Asmin 2’ adında iki şiir kitabı bulunmaktadır. Piyasada satışı olmayan kitaplarını; eczanelere, doktorlara ve kendi çevresine hediye eden Beran’ın öykülerine ve şiirlerine, bundan sonraki sayılarımızda yer vereceğiz.
Eczanedeki havuz
Eczanem, Ulu Camii’nin girişinde ve cami avlusuna bakan bir konumda olduğu için birinci derece tarihi eser sayılıyordu. Vakıflar İdaresi’ne bağlıydı ve ben de bu vesile ile Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün kiracısıydım. Eczaneyi tamamen bu kurumun denetiminde dekore ettim. Eczanemin orta kısmında birkaç parçadan oluşan Diyarbakır’ın meşhur delikli, gözenekli dişi bazalt taşlarından yapılmış tarihî bir havuz vardı. Eczaneme inanılmaz güzel bir dekor veriyordu. Ayrıca yaz aylarında devamlı akan su, tatlı bir serinlik de sağlıyordu. İlk günlerde arkasına bakmadan dönen bir iki müşterinin havuza düştüğü de olmuştu ama hemen önlemini almıştık; etrafına demirden korkuluk yaptırdım ve ayrıca birkaç güzel saksıyı da üstüne yerleştirdim.
Eczaneyi açarken Vakıflar İdaresi bu havuzun muhafaza edilmesi şartını koymuştu. Tarihi eser olduğundan, doğal görünümünü bozamaz ve de yerinden söküp başka bir yere taşıyamazdık. Zamanla işlerimiz yoğunlaşınca eczane dar gelmeye ve havuz bize sıkıntı vermeye başladı. Bütün itirazıma rağmen havuzun sökülmesine Vakıflar İdaresi izin vermedi.
Masam, kapıyla havuzun arasında bir yerdeydi. Müşteriler kasaya para öderken mutlaka havuzun kenarında durmak zorundaydılar. Bir gün müşteriye paranın üstünü verdikten sonra adamcağız elindeki bozuk paranın bir kısmını havuza attı. Parayı havuza attıktan sonra elleriyle havuzdan avuç avuç su içti ve birkaç dua okuduktan sonra çıkıp gitti. Buna benzer birçok olay daha olduktan sonra Mehmet gülerek:
- “Berat Abe, korxıyam bi gün bu hevız ziyaret haline gele.” dedi.Gerçekten korktuğumuz başımıza geldi ve müşterilerin büyük bölümü bozuk paraları havuza atmaya başladı. Ben bu paraları toplayıp harcayacaktım, ama başta kalfam Mehmet olmak üzere hemen hemen herkes:
- “Berat Abe yapma etme günahtır. Millet bu parayı buraya Allah için ati, sen de ancak Allah için harcıyabılırsen!..” dedi.Havuza para atmanın bana ne faydası ne de zararı vardı. Ancak bir gün işlerin çığırından çıkacağının işaretini veren bir olay oldu. Eczaneye kucağında hasta çocuğuyla gelen kara çarşaflı bir Kürt kadın, reçetesini verir vermez hemen yere çömeldi ve bağdaş kurarak oturdu. Bu gibi sahnelere alışık olduğumuz için pek yadırgamadık. Hava da çok sıcak olduğundan kadıncağızın havuz suyuyla serinlemesi ve doyasıya içmesi bizi ayrıca mutlu ediyordu. Mehmet reçeteyi hazırlarken kadıncağız hararetle su içiyor ve ayrıca çocuğa içiriyordu. Avuçla suyu başına döküyor dualar okuyordu. Aynı işlemi birkaç defa da çocuk için yapıyordu. Biz izin versek kendini değil ama çocuğunu havuzda yıkayacaktı. Mehmet ilaçlarını verince kadın ilaç torbasını sertçe masaya vurdu ve gözümün içine baka baka:
- “Alın ilacınızı başınıza çalın. Allah’ın ve bu ziyaretin suyu beni eyi etmiyecax, senin bu tıro vıro ilacın beni eyi edecax!.. Toprax başıza ola!” dedi ve gittib
- Bu olaydan sonra Ankara’ya, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bizzat gittim ve Ankara’dan gelen yetkililer havuzu söküp Diyarbakır Müzesi’ne götürdüler.
“HENEK” kitabından seçilmiş bir öykü