Türk Eczacıları Birliği (TEB) Merkez Heyeti Üyesi Ecz. Harun Kızılay ile eczacılık mesleğinin bugünkü durumu ve geleceği üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Öncelikle TEB seçimlerinden bahsederek röportajımıza başlamak istiyorum. Çok az bir oy ile seçimi kaybettiniz. Yönetime girdiniz. Nasıl bir çalışma içerisinde olacaksınız?
Evet nefes nefese geçen bir seçim oldu. Belki de 6 Aralık 2015 tarihinde yapılan TEB seçimleri kadar büyük bir yarış yaşanmamıştır. Biraz eczacılığın içinde bulunduğu süreçten bahsetmek istiyorum.;
2000’li yıllar eczacılık sektörünü de sağlık sektörünü de oldukça farklı bir şekilde etkilemiştir. Ülkemizde başlatılan Sağlıkta Dönüşüm Programı adı altında uygulanan bir programla öncelikle Sosyal Sigortalar Kurumu’nun sağlık hizmeti sunumundan çekilmesi, diğer farklı Sosyal Güvenlik hizmeti sağlayan kurumlarla (Bağ-Kur ve Emekli Sandığı) birlikte tek çatı altında birleştirilmesi çalışmaları bu süreçte başladı. 2005 yılı Şubat ayından itibaren SSK hastaneleri kapatılarak Sağlık Bakanlığı’na devredildi. Böylelikle SSK’lıların da serbest eczanelerden ilaç tedariki hizmetlerinin alınmasına ilişkin çalışmalar başlatılmış oldu. Tabi 2004 yılında ilaç fiyat kararnamesinde uygulanan referans fiyat sistemi ve artan fiyatlara karşı azalan kâr oranları uygulaması ve buna bağlı olarak ilaç fiyatlarında % 1 ile %80 arasında meydana gelen düşüşler, eczacılığı fazlaca etkiledi. 2000’li yılların başında bir taraftan SSK hastaneleri kapatılırken diğer taraftan muayenehaneler de kapatıldı. İllerde ve ilçelerde özellikle muayenehanelerin yoğun olarak konuşlandığı yerlerde bulunan eczaneleri, muayenehanelerin kapatılmasıyla birlikte taşınmak zorunda kaldılar. Şu çok iyi bilinir ki; eczanelerin bulundukları mekândan herhangi bir nedenle başka bir yere göç etmesi eczane ekonomilerini kırılgan hale getirir. O yıllarda bu durum sıklıkla yaşandı.
Şöyle bakıldığında 2000’li yıllardan önce enflasyonun yüksek olarak seyrettiği, sürekli ilaç fiyatlarının arttığı bir ortamda stoktan ve eski fiyatlı ilaç alıp fiyat güncellemesi yaparak iş yapan eczacılarımız, 2000’li yıllardan sonra enflasyonun düştüğü bir ortamda, enflasyon muhasebesinin çok önemli bir konu olduğunu stoğun fayda yerine zarar getirdiğini fark edemedi. Stok yapmanın olumlu olmadığı bir döneme doğru gidilmesi, muayenehanelerin kapatılması ve buna karşı muayenehanelerin etrafında altında bulunun eczanelerin iç göçe zorlanması eczane ekonomilerinde çok ciddi anlamda kırılganlığa neden oldu. Tabi bu arada daha önceden Maliye Bakanlığı’nın etkin olduğu geri ödeme sistemleri, 2005’li yıllarda geri ödeme komisyonu adı altında Sağlık Bakanlığı, DPT, SSK gibi başka kaynaklarında birleştirilmesi ile birlikte merkezi bir sisteme doğru değişmiş oldu. Türkiye de sağlık hizmetlerine erişim görece olarak kolaylaştırılmıştır. 2002 yılı kayıtlarına göre bir kişinin bir yılda hekim görme sıklığı 3.2 iken bugün artık bir kişinin bir yılda hekim görme sıklığı 8.7’ye çıkmıştır. Buna karşın hem sağlık hizmetlerinde büyük bir harcama artışı hem de dolayısıyla reçete sayılarında bir artış meydana gelmiştir. Ancak sağlık hizmetlerinin finansmanı konusunda da büyük bir zorluk ortaya çıkmıştır.
2005’li yıllardan itibaren eczacılık sektörüne şöyle bakacak olursak;
- düşen ilaç fiyatları ve buna mukabil karşılanmayan stok zararları,
- kademeli karlılık sonucu ciddi anlamda düşmüş ciroya karşın gelir azalması,
- sürekli eczane açılışı,
- eczacılık fakültelerinin açılışında büyük bir artış ,
- eczacılık hizmetlerindeki sunumla ilgili talebin reçete bazında artışı,
- buna mukabil eczanede çalışan işçilerin çalışan sayısının artması,
- reçete sayısının artmasıyla doğru orantılı olarak bilgisayar ihtiyacı,
- fazla emek ve bu emeğin karşılığında ilaç fiyatlarının düşük olması nedeniyle reçete tutarlarının düşük olması,
- aile sağlığı merkezlerinin yeniden açılması aile hekimliğinin uygulanmaya başlanması, yine iç göçe neden olmuştur.
Süreç eczane ekonomilerinde sürekli olumsuz etki vermiştir.
Bütün bu gelişmeler geçtiğimiz son 10 yıl içerisinde değerlendirildiğinde eczacılık hizmetlerinde var olan ekonomik daralma, sürdürülebilir olma konusunda ciddi sorunları da beraberinde getirmiştir. İlaç fiyatlarındaki kırılganlık, kamu kurum ıskontolarında ki artışın sürekli olması ve kamu kurum iskontolarından kaynaklı stok zararlarının ve ilaç fiyat düşüşlerinin karşılanmaması, eczanelerin yapılarını olumsuz etkilerken diğer taraftan her yıl artan eczane sayısı da eczacıların yapısal sorunlarını konjonktürel sorunlarla birlikte daha da olumsuz etkilemiş bulunmaktadır.
2009 yılında ilaç fiyatlarında çok büyük bir düşüş meydana getirilmiş ve yaklaşık % 20 civarındaki bu fiyat düşüşü nedeniyle oluşan stok zararları, tam olarak firmalar tarafından telafi edilmemiştir. Buna mukabil, Sosyal Güvenlik Kurumu ile Türk Eczacıları Birliği arasında var olan protokol fesih edilmiştir. Ancak İstanbul Eczacı Odası’nın Danıştay’da açmış olduğu dava nedeniyle feshedilmiş protokolün yürürlüğü devam etmiş ve 2012 yılına kadar da protokolde herhangi bir mesafe alınamamıştır.
2011 yılına geldiğimizde yine Kasım ayında bir fiyat düşüşü gelmiş, stok zararları karşılanmamış ama ilaç firmalarının birlikte hareket etmeleri sonucu eczacıların %4 -7 olan ticari iskontolarının da kaldırılmasını beraberinde getirmiştir. 2010-2015 yılları arasında yine stoklarla ilgili sorunlar çokça tartışma konusu olmuştur. Bugün içinde bulunduğumuz sorunlara kabaca baktığımızda eczane ekonomileri ile ilgili ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmaktayız.
Birer sağlık birimi olarak eczaneler, hastaların sağlık sistemine ilk giriş yaptıkları ve son çıkış yaptıkları yerlerdir. Eczacının sağlık sistemi içindeki bu güçlü ve yaygın pozisyonunun sağlık sisteminin ve koruyucu sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Ancak bunun için de eczacıların ekonomik ve buna bağlı olarak mesleki tatminlerinin artması, onun da ötesinde eczanelerinin varlığını koruyabilmeleri gerekmektedir.
Bütün bu nedenlerle;
- İlaç sektöründeki aşırı kemer sıkmanın sektöre yönelik sonuçlarının son derece olumsuz olduğu,
- Yıl içinde bütçe/harcama dengesine ilişkin olarak yapılan projeksiyonlara dayanan fiyat düşüşlerinin eczacıları, dağıtım kanallarını ve ilaç üreticileri/ithalatçılarını olumsuz etkilediği, buna rağmen global bütçenin uygulandığı üç yılın toplamında bütçenin gerisinde kalındığı, bunun da sektörü ekonomik darboğaza sokan diğer bir neden olduğu,
- Eczacılar açısından sürdürülebilir bir ilaç tedarik hizmetinin devam ettirilmesinde büyük zorlukların olduğu
- Bu durumun hastaların yeni ve mevcut ilaçlara erişimi konusunda büyük bir sorun oluşturduğu, 2005-2011 arasında 49 olan ilaca erişim endeksi değerinin Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu verilerine göre 4’e düştüğü tespitleri yapılmaktadır.
Tüm bu tespitler önümüzdeki dönemde zor ve zahmetli bir sürecin eczacıları beklediğini var olan sorunlara eklenmesi muhtemel yeni zorlukların meslek birliğimiz olan Türk Eczacıları Birliği’nin yeni Merkez Heyetine ağır görevler yüklediğinin açık göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Ben 6 yıldır TEB Merkez Heyetinde görev yapıyorum. Süreç içerisinde elbette değişikliğe gerek oluyor. Çünkü sorunlar çok ağır ve bu sorunlarla baş edebilmek için pratik eczacılık hayatının içinden gelerek sorunlara yaklaşmak gerekiyor. Birliğimizin şu anki başkanı 2 yıl 2. Başkanlık 2 yıl Genel Sekreterlik ve 8 yıl da başkanlık yapmakta. 6 yıl da birlikte çalıştık. Ben başkanın enerjisinin azaldığını görüyorum. Bundan sonrası da öncekinden farklı olmayacak. Eczacılığın sorunlarına eğilecek koşturacak bir takım liderine ihtiyaç var. Maalesef enerjisini tüketmiş bir başkanla yol alabilmek mümkün değil. Bunu sadece ben görmüyorum. Meslek örgütümüzün içinde başkanlarımız ve yöneticilerimiz de görüyor. Bu sebeple yeni bir heyecanla çalışmalara başladık. Ancak seçim sürecinde şahsıma ve ekip arkadaşlarımıza yönelik olarak inanılmaz ithamlarla karşılaştık. Başlangıçta üç grup vardı. Benim başkan adayı olduğum “Meslek için Dayanışma Grubu”, Erdoğan Çolak beyin grubu ve İstanbul Eczacı Odası eski başkanı Zafer Kaplan beyin grubu. Ancak seçime çok az bir süre kala karşımızdaki iki grup bize karşı seçimleri alamayacağını anlayınca bütün geçmişteki karşıtlıklarını bir kenara koyarak POLİTİK KOALİSYON oluşturdular. İdeolojik düşüncelerini ön plana çıkardılar. Hatta İzmir Eczacı Odası Başkanı twitter’dan açık açık bunları ifade etti. Biz kongre sürecinde bu tür yaklaşımlardan hep uzak durduk. Eczacı odaları politik düşüncelerden uzak olmak zorundadır. Çünkü odalar ve dolayısıyla TEB, herkesin mecburi olarak üye olmak zorunda oldukları meslek kuruluşlarıdır. Siz eğer siyasi görüşünüzü ön plana çıkarır, meslek örgütlerini bir siyasi yapının arka bahçesi olarak görürseniz mesleğe en büyük kötülüğü yapmış olursunuz. Nitekim bu seçimlerde eczacılığın sorunlarından çok siyasi düşünceler ön plana çıkarıldı. Seçim sonuçlarına baktığımızda iki grup arasında oy farkı ortalama 6 oldu. Önümüzdeki süreçte delegelerimiz bize yönetimin içinde kalın ve yanlış yapılanlara karşı olun mesajı verdi. Biz iyi yapılanların yanında olup yanlış yapılmakta olanların da karşısında olacağız. Çalışmalarımıza devam edeceğiz.
2016’da eczacılarımızı neler bekliyor? Ne gibi kazanımlar elde edebilirler?
2016 ve sonraki yıllar eczacılık açısından çok güzel gelişmelere sahne olmayacak gibi görünüyor. Zira eczacılarımızın en büyük sorunu ekonomik sorun. Bu konu da büyük zorluklar devam edecek. Bu süreçte reçete başı hizmet bedeli ile meslek hakkı üzerinde yoğunlaşılması gerekiyor. Çünkü ilaca ayrılmış bütçe sınırlı ve bu sınırlı bütçe içerisinde sadece eczacılara gelebilecek kaynak reçete başı hizmet bedelinin artırılması çok önemli.
TEB ve SGK arasında geçici bir protokol imzalandı. Bu protokolde eczacıyı rahatlatacak bir şeyler olacak mı?
TEB ile SGK arasında 31.12.2015 tarihinde bir protokol imzalandı. Bu protokolde bazı olumlu kazanımlar var. Ancak bu kazanımlar yeterli değil. Mutlak suretle geçtiğimiz dönemde SGK Protokol Komisyonu tarafından titizlikle hazırlanmış taleplerin kabul ettirilmesi gerekiyor. –Ancak bu protokolde çok önemli bir kaç olumsuz durum olmuş. SGK mevzuat tanımını kabul ettirerek çok önemli bir avantaj yakalamış. Peki nedir bu? Mevzuat ifadesinin içine SGK’nın yapacağı her türlü duyuru konmuş. Buna göre SGK protokolü bypass ederek her türlü uygulamayı istediği gibi belirler ve buna kimse karışamaz. Dava açsa bile kazanamaz. Nitekim bizim geçtiğimiz yıllarda SGK aleyhine açtığımız ve yürüyen davalar var. Bu davalar büyük ihtimalle TEB aleyhine sonuçlanacak. Başka konular da var bunları önümüzdeki süreçte anlatacağız.
Geçtiğimiz aylarda FIP Dünya Eczacılık Kongresi’ni izlediniz? Eczacılık mesleğinin geleceği Dünya’da nasıl görülüyor?
FIP Dünya Eczacılık Kongresi bu yıl Almanya’da yapıldı. FIP kongreleri bir yıllık sürecin sunulduğu bir platformdur. Benim dikkatimi çeken en önemli konu; eczane sahipliğinin teker teker elden gitmesidir. Ülkelerde nitekim zincir eczanelere doğru bir kayma var. Bu bizim açımızdan büyük bir tehdit oluşturuyor. Bilimsel anlamda ise eczacılık çok ciddi aşamalar kaydetmiş durumda. Gen biliminin gelişmesi ile birlikte ilaç tedavisi de önemli gelişmelere konu oluyor. Bundan başka Meslek hakkı konusunda dünyada önemli kazanımlar var. Eczanelerde birçok hizmetler yapılabiliyor. Umuyorum bizim ülkemizde de bu hizmetler verilir hale gelir.
İlaçlar ucuzluyor, eczacıların giderleri artıyor. Bu durum eczacılık mesleğinin sonunu getirecek diyebilir miyiz?
İlaç fiyatlarının sürekli ucuzlaması bundan sonra da devam edecek. Az önce belirttim. Eczacının geliri ilacı satarken verdiği hizmetin bedelini alması gerekiyor. 2014 yılında 1.9 milyar adet ilaç satıldı ve bunların yaklaşık %75’i 10 TL’nin altında. Bu şu demek; eczacı vatandaşa çok güzel hizmet veriyor ama bundan para kazanamıyor. Bu konunun çözümü sadece ilaçtan kâr değil, beraberinde hizmetin de bedelini alabilmelidir. Onun içindir ki 39. Dönem Merkez Heyeti tarafından oluşturulan SGK protokol komisyonu SGK protokolünde 50 kuruş ile 6 TL arasında reçete hizmet bedeli istiyor. Tabi bunlara ilaveten kâr oranlarının da düzeltilmesi gerekiyor. Eczacılık hiçbir zaman bitmez. Ama şekil değiştirir.
Biraz da rakamlara girelim. Türkiye’de eczane eczacılığı yapan kaç eczacı var. Kaçı kazanıyor, kaçı zarar ediyor?
Türkiye’de 24.598 adet eczane eczacısı var. Bizim 2014 sonunda yaptığımız bir araştırmadan bahsetmek istiyorum.
Eczacı ve Eczane Profili Araştırmasına İlişkin Sayısal verilere Gelince
Eczane Mülkiyeti: Eczacıların %75,16’sı eczanesinin mülkiyetine sahip değildir. Yaş grubu aralığı bazında eczane sahipliği olgusu irdelendiğinde eczane sahibi olduğunu ifade edenlerin %45,83’ü 50 yaş üstüdür. 41-50 yaş aralığında eczane mülkiyetinin kendisine ait olduğunu ifade edenlerin sayısı ise %26,70’dir. Giderek daha da kötüleşen ekonomik koşullar nedeni ile sisteme yeni giren eczacılar açısından bir eczane mülkiyetine sahip olma şansı giderek azalmaktadır.
Eczane Kiraları: Eczacılar stopaj vb. diğer ödemeler ile birlikte ödedikleri net aylık kira bedelini yoğunluklu olarak 1-2.500 TL arasında ifade etmişlerdir. %22,32’si 2.501-5.000 TL kira ödediğini %6,53’ü 5.001-10.000 TL arası kira ödediğini belirtmiştir. %2 oranında da 10.000 TL üzerinde kira ödemesi yapan eczacı bulunmaktadır. Eczane mülkiyetine sahip olma durumunun giderek azaldığı gözlemlenirken, kira giderlerinin de genel giderler arasında eczaneleri zorlayan çok önemli bir kalem olduğu göze çarpmaktadır. Toplumdaki eczacılara yönelik yanlış gelir algısı nedeni ile eczane kiralarının piyasa içerisinde başka iş kolları ile birlikte değerlendirildiğinde çok daha yüksek meblağlara ulaştığı görülmektedir. Bu durum eczacıların yaşamakta olduğu darboğazı daha da perçinlemektedir.
Eczacıların Kredi Kullanım Durumu: Eczacıların %54,84’ü kredi kullanmaktadır. Bu durum mesleğin sürdürülebilmesi için eczacıların yarısından fazlasının dış bir desteğe ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Kredi kullanan eczacıların % 66’sı sürekli kredi kullanmak durumunda olduğunu ifade etmiştir Sürekli kredi kullanma gerekliliği, eczacıları iş hacmini genişletebilmenin ötesinde daha çok borç kapatmaya çalışmak, eczanesinin ekonomik sürekliliğini sağlayabilmek adına kredi kullandıklarını göstermektedir.
Eczacıların İstihdam Ettiği ve Bakmakla Yükümlü Olduğu Kişiler:
Eczanelerde ortalama çalışan sayısının 3 olmasından hareketle eczanelerin yaklaşık olarak 73.500 kişi için iş alanı açtığı ifade edilebilir. Eczacıların %38,9’luk bir oranının kendisi ve eczanesinde çalışan personelinin bakmakla yükümlü olduğu aile ferdinin sayısı 7 ila 10 arasında değişmektedir. Türkiye’de 24 bin 500 eczane mevcut olduğu göz önünde bulundurulduğunda bunun 7.000’e yakınının ekonomik olarak etkilediği insan sayısının 70 bin ila 90.000 arasında değiştiği bariz biçimde görülebilecektir. Yine ortalama 10 kişinin eczanelerden etkilendiği değerlendirildiğinde; eczaneler bugün ülkemizde 200- 240.000 civarında bir nüfusun ekmek kapısıdır.
Eczacıların Satış Hasılatı ve Iskonto Oranı: Eczacıların %65,24 gibi büyük bir oranı 0-700.000 TL arasında bir satış hasılatı gerçekleştirmiştir. Yani eczacıların %65’inin Sosyal Güvenlik Kurumu’na yaptığı ıskonto oranı 0’dır. Bu durum serbest eczane ekonomilerinin %65’nin kırılgan olduğunu göstermektedir.
Eczane giderleri: Eczanelerin %63,79’luk bir bölümünün Sosyal Güvenlik Kurumu’na 50.000 TL’nin altında aylık fatura kestiği görülmektedir. Eczane giderleri çerçevesinde değerlendirerek eczanelerin büyük çoğunluğunun 2500 TL civarında kira ödemesi, en az iki çalışanı ve diğer giderleri de göz önünde bulundurulduğunda eczanelerin hayatta kalabilmek adına sürdürdükleri mücadele açıkça gözlemlenebilmektedir.
Eczacıların %40’ı çalıştırdığı personele ayda 1500-3000 TL ödemekte, % 60’ı 1000 TL’ye kadar çıkan SSK primi yatırmaktadır. 24. soruda bahsedildiği üzere eczacıların %85’e yakını eczanesinde 1 ila 3 personel çalıştırmaktadır. Ortalama 2 ile çarpıldığında eczacıların %40’ının çalıştırdığı personele 3000 ile 6000 arasında değişen ücret ödediği ifade edilebilir. Eczacıların kira ve eczane personeline ödedikleri ücret ile SSK primleri dışında telefon, internet, su, doğalgaz/yakıt, elektrik, yemek, kırtasiye, ulaşım, muhasebeci ücretleri gibi minimum 500 TL ile 1000 TL arasında değişen diğer giderleri eklendiğinde eczacıların ciddi giderlerinin olduğu ortaya çıkmaktadır.
Reçete Hizmet Bedeli: Sosyal Güvenlik Kurumu’na yapılan ıskonto oranları ve karşılanan reçete sayıları birlikte değerlendirildiğinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nun İlaç Alım Protokolü çerçevesinde eczanelere vermiş olduğu 25 Kuruş ve 0-700.000 TL arasında satış yapan eczaneler için 75 Kuruş reçete hizmet bedeli yetersiz olup çok yüksek rakamlara ulaşmamaktadır.
Eczane Ekonomilerinin İyileşmesi Yönünde Eczacıların Beklentileri: Eczacıların %75 gibi büyük bir çoğunluğu ilaç fiyatlandırma ve geri ödeme politikaları çerçevesinde eczane ekonomilerinde yaşanan daralmanın sona ermesi için birinci önceliği eczacı kâr oranlarının iyileştirilmesine vermekte, reçete başına hizmet bedelinin artırılması ise ikinci derecede önemli etken olarak görülmektedir.
Smart Eczane projesi ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
Smart Eczane projesi Bizim Akademi Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Rümeysa Demirdamar’dan çıkmıştır. Proje konusunu Rümeysa hoca ile istişare etmiştik. Meslek hakkı talebi son 5 yıldır hep var. Ancak bunun görünür hale getirilmesi gerekiyordu. Rümeysa hoca Yakın Doğu Eczacılık Fakültesi Dekanı iken bana şimdi anlaştığımız iki Uzman Mike ve Arijana ile tanıştırmıştı. Bu konuda yaptığımız ilk toplantı sonrası konuyu Merkez Heyetine getirdik. Daha sonra da pilot proje başlatıldı. Smart eczane projesi kamunun taleplerimize duyarlı hale getirilebilmesi için başlatılan bir projedir. Her ne kadar projenin muhteviyatından çok bugün kimin ilgilendiği ile ilgili reklamları yapılsa da esas amaç meslek hakkının görünür hale getirilmesidir. Yalnız bu projede tehlikeli bir durum söz konusudur. Bizim proje içindeki arkadaşlarımız ile proje içinde olmayan eczacılarımız arasında asimetrik sorunlara yol açmayacak önlemler almalıyız.
OTC kavramı Türkiye’de yerine oturuyor. Eczanelerin OTC’ye ağırlık vermesi bir kurtuluş yolu mu?
OTC konusu hassas bir konudur. Şimdiye kadar bu konuda çok konuşmamayı tercih ettik. Ancak OTC konusunda sanayinin ve kamunun faklı düşünceleri var. Bu konunun masaya yatırılması gerekiyor. Bundan sonra izleyeceğimiz politikayı güncellemeye ihtiyacımız vardır. Eczane içinde reçeteye tabi olmayan ilaçların satışı önemlidir. Yalnız fotoğrafın büyüğünü de gözden kaçırmamak lazım. Türkiye OTC’ye tabi ilaçların eczane dışına çıkmadığı birkaç ülkeden biridir. Bu açıdan çok iyi etki analizleri yapmamız gerekmektedir.