Intel’in efsanevi yöneticisi Andrew Grove 1996’da yayınladığı “Yalnızca Paranoyaklar Hayatta Kalır” isimli kitabında en kötü senaryoya göre hazırlık yapmanın hayatta kalmak için zorunlu olduğuna dikkat çekmişti. O dönem için biraz sert kaçmış mıdır bilmem ama, “biraz sinirli, gerilimli, tehlikelere karşı biraz uyanık olmak yani bir parça paranoya
vurdum duymazlığı bir ölçüde tedavi edebilir” demişti. “Bu paranoya sayesinde yaklaşan tehlikelere karşı hazırlıklı olur ve sızlanma edebiyatından kurtuluruz.”
Peki ya siz? Bulunduğunuz durumdan mutlu musunuz? Yoksa huzursuz musunuz? Mutluysanız diyecek bir şeyim yok… Ne mutlu size… Ama huzursuzsanız bu da sandığınız kadar ürkütücü değil, hatta iyi haber, çünkü değişimin eşiğindesiniz. Değişim çoğunlukla biz fark etmeden gerçekleşir ve aslında bizde bu huzursuzluğu yaratan yeni konfor alanımıza geçiştir.
Konfor alanını sevdiğim bir örnekle sizinle de paylaşayım. 2 yaşlarında bir çocuk düşünün… Alışveriş merkezinde annesinin elini bırakarak hızla koşmaya başlıyor. Ta ki arkasına dönüp “anneeee” diye ağlamaya başladığı nokta ile anne arasındaki mesafe onun konfor alanıdır. Elbette ki bir yetişkinin tepkilerine benzemez tepkileri, ama bir çocuk da bir yetişkin gibi gelecek kaygısı duymaz. Genelde dünyayı değiştirmek isteyen yetişkin, iş kendisini değiştirmeye gelince konfor alanı faktörü devreye girer ve bahaneler başlar.
Bugün eczaneler değişimin içindeler. Bir kısım daha yavaş, bir kısım daha hızlı değişiyor. Çoğu eczanemiz görsel değişimlerini tamamladı ya da tamamlamak üzere. Reçete gelsin, ilacı verelim’ dönemi artık çok gerilerde kaldı. Hastalık hali kadar iyilik haline ilişkin ürünler de eczanede boy gösteriyor. Eczacı danışanlarına destek vermek isteyen sağlık danışmanı kimliğinin yanı sıra, teknolojinin kolaylıklarından faydalanmak ve potansiyel ziyaretçisini farklı yöntemlerle eczanesine çekmek istiyor. Yani kaçınılmaz olan değişim eczane işletmeciliğini de bir dönüm noktasına getirdi. Eczacı yeni yolunda kendisine eşlik edecek yol arkadaşlarına ihtiyaç duyuyor. Tüm eğitimler, yazılan çizilenler, yüz yüze koçluk çalışmaları hep bunun için.
Özellikle koçluk çalışmalarımda değişimi canı gönülden isteyen eczacılarımızın daha kolay yol aldığını görüyorum. Değişim sanılanın aksine dışarıdan içeriye olmaz, yani birileri gelip size ‘eczanenizde şunları şunları yapın’ derse siz sadece uygulayıcı konumunda olursunuz… Oysaki gerçek değişim içten başlar ve yalnızca siz isterseniz gerçekleşir. “Çevremdeki herkes ilaç dışı ve dermokozmetiğe dönüyor, benim de dönmem gerekiyor” yerine, “rekabette fark yaratmak için nereden başlamalıyım?” demek gerekiyor. Unutmayın değişim bir moda değildir, bir yaşam biçimidir! Süreklilik arz etmesi gerekir ki popülizmden uzaklaşsın. Değişim eczaneyi inşaat alanına çevirmek değildir, sırf havalı olmak adına raflarda tozlanan ürünler bulundurmak, güzellik uzmanım illaki olsun diyerek diğer elemanları mutsuz kılmak, prim vereceğim diye çeyrek altın sistemini kurmak hiç değil… Değişim önce inanmak, sonra uygulamak ve uygularken de çevrenizi motive etmekle olur. Bu değişimde yalnız değilsiniz, sizinle birlikte değişmesi gereken çalışanlarınız ve bu değişimden etkilenecek yakın aile çevreniz var. Maddiyat ve maneviyat bir arada yani.
Hal böyle olunca eğitim şart… Eğitimleri destekleyecek koçluklar da cabası. Eczacılık eğitimini yakın zamana kadar işletmecilik, kişisel gelişim ve serbest eczacılığa destek verecek altyapı açısından incelediğimizde maalesef istenen noktada değil. Ama dedim ya değişim her yerde… Eczacılık fakültelerinin dekanlarıyla yaptığım görüşmelerimde onlar da değişimi müjdeliyordu. Yani genç eczacılarımız farklı yetişecek. Peki yıllarını serbest eczacılığa vermiş olan deneyimli eczacılarımız? Burada da firma yetkililerine, dağıtım kanallarına ve biz profesyonellere iş düşüyor. Doğru, dürüst, kişiye özel çözümler… Sözün özü ezberi bozmaktan bahsediyorum… Araştıran-sorgulayan, bilgili, düşünen, iletişim kuran, ilkeli, riski göze alan, açık görüşlü olan, dönüşümlü düşünen herkesi kastediyorum… Eğer sağlıklı nesiller istiyorsak ezberi bozmamız şart! Zaman konfor alanı ayarlarımızla oynama zamanı… İşte ben de bu sebeple size huzursuzluk dolu günler diliyorum, ama en sağlıklı olanından elbetJ
Sevgiyle,