Bitkilerle tedavi her zaman eczacılığın temel alanlarından biri olmuştur. Sadece eczacılık fakültesinde öğretilen farmasötik botanik, farmakognozi ve devamında fitoterapi eczacı için spesifik bir eğitim disiplinidir. Ancak 1980’lerden sonra sentez kimyası ile oluşturulmuş hazır müstahzarlar eczanelerde ciddi bir alan kaplamış ve devamında ülkemiz için son yıllara kadar fitoterapi ve bitkilerle tedavi geri plana atılmıştır.
Özellikle dünyada yeniden doğala dönüş akımının bir neticesi olarak ülkemizde de bu alana ilgi gittikçe artmaya başlamıştır. Ancak sağlıksız ve tehlikeli biçimde bu tip tedaviler için kullanılabilecek bitkisel ürünlerin Tarım Bakanlığı’nın 5996 sayılı yasa uyarınca gıda desteği adı altında sunulması ve ruhsatlandırılması ile bu eğitimi almamış yetkin olmayan kişilerce bu durumun suistimal edilmesine yol açmıştır.
Araştırma Merkezi kuruldu
Bu kişiler medya ve sosyal ağlarda abartılı ve yanıltıcı beyanlar ile halkımıza bu tip ürünleri satarak hem halk sağlığını ciddi oranda tehdit etmiş hem de kontrolsüzce piyasaya verilen ürünlerde yapılan tahşiş sonucu ölümler meydana gelmiştir. Bu anlamda hem eczacılık meslek örgütleri ile Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu sürece hazırlıksız yakalanmış ve bu kontrolsüz doğal ürünler pazarı için kamu erkinde gerekli tepkiyi oluşturamamıştır. Bu alanla ilgili tek yetkin meslek grubu olarak bilgilerimizi vatandaşa aktarmada zorluklar yaşadığımız aşikârdır. Eczacı için en önemli problemin eczanede hazırlanacak tıbbi çay veya ekstreler için farmasötik kalitede üretilmiş bitkisel hammadde ve drogların bulunamamasıdır. Bu durum aromaterapi ve sabit yağlarla tedavi için gereken hammadde içinde geçerlidir. Ancak güzel gelişmelerde yaşanıyor örneğin bu konu ile ilgili bir araştırma merkezinin üniversite nezdinde kuruldu. Bu gelişme devamında standardize edilmiş drogların bulunabilirliğini önemli ölçüde etkileyecektir.
Ancak bitkisel tedavi için yine bir sıkıntıda hekimlerimizin öğrenimleri boyunca bu konuda eğitim almamaları ve bu konuya eğilmemeleridir. Almanya örneğinde olduğu gibi tıbbi çayların hekim reçetesi ile eczacı danışmanlığında karşılandığı bir modele dönüşmesinin gerekliliği tartışılamaz. Bu modelde hem halka doğru droglarla doğru bitkisel tedavi uygulanıp tedavi takibi de rahatlıkla sağlanabilir. Bu tip tedavilerin tıpkı majistral formüller gibi geri ödeme kapsamına alınması planlanabilir.
Droglardan elde edilen ekstrelerden oluşturulan ilaç görünümlü (kapsül, tablet, ampul) ürünlerin GMP kurallarına uyulan ve nutrasötik veya bitkisel ilaç olarak değerlendirilip sadece sağlıklı yaşam desteği dışında tedavi edici etkilerinin de bilimsel çalışmalarla desteklenmesi sağlanmalıdır.
Ruhsat başvuruları hassasiyetle takip edilmeli
Bu alandaki önemli bir problemde aktar adı altında yetkin olmayan kişilerce açılan alanlarda bu hammaddelerin kontrolsüzce satılmasıdır. Geleneksel olarak baharatçı formatında olması gereken yerler maalesef sanki bir sağlık merkeziymişçesine rahatlıkla endikasyon belirtip tedavi iddiasında bulunabilmektedir. Ayrıca ağır metal ve pestisit tayinleri yapılmamış, UV filtrasyon ile sterilize edilmemiş hangi tür bitki olduğu belli olmayan karışımlar hasla satılmaktadır. Bu tip yerlerin sağlık müdürlüklerince denetlenmesi ve tedavi edici ya da fizyolojik olarak etkileri bulunan drogların bu alanlarda satılması yasaklanmalıdır. Yine gıda desteği, nutrasötik ve bitkisel ilaç tanımları net olarak yapılmalı ve bu ürünlerin denetimi ve ruhsat yetkisi Sağlık Bakanlığı’na verilmelidir. Bu ürünlerin ruhsat başvuruları hassasiyetle takip edilmeli ve kimyasal tahşiş engellenmelidir.
Eczacı olarak bize düşen görevde eczanelerimizde ilaç kalitesinde güvenilir ve standardize edilmiş ürünleri bulundurarak doğru bilgi ile halka sunmamızdır.