Ecz. Kerem DEMİRGİL yazdı…
Geçen günlerden birinde, ailece televizyon seyrederken, alıcı cihaz frekans hatası vermeye başladı. Bu frekans hatası ile ilgili olarak servis sağlayıcıyı aradığımda bana, ancak ertesi güne servis randevusu verebileceklerini söylediler. Bu bir tam gün boyunca, ailece televizyon seyretmek dışında aktiviteler yapmamız gerektiği anlamına geliyordu ki, hoşuma gitmediğini söyleyemem. Bu aktiviteleri gerçekleştirirken, bir yandan da meraklı kişiliğim sorunun neden kaynaklandığını bilmek ve sorunu çözmek istiyordu. Bu amaçla öncelikle hızlı olarak neye ihtiyacım olduğunu bulmaya çalıştım. Bir sorunu çözmek istiyorsanız, mutlaka o sorunun meydana geldiği sistemin işleyişini çok iyi bilmelisiniz. İş hayatında da çok geçerli bir akçedir bu. Nasıl çalıştığını bilmediğiniz bir organizasyonla ilgili sıkıntıları çözmekte zorluk çekersiniz ya da çözemezsiniz. Ben de sistemin nasıl çalıştığını anlamak ve öğrenmek için internete anahtar kelimeleri girdim ve karşıma milyonlarca sonuç çıktı. Doğru olduğunu düşündüğüm sonuçları bir mantık süzgecinden geçirerek çok basit bir çalışma prensibine ulaştım:
“Verici uzun bir frekans bandında çok fazla sayıda frekansı karıştırıp, servis sağlayıcı olarak tüm alıcılara gönderiyor. Alıcıda bulunan frekans temizleyici doğru frekansları algılayıp sizin doğru televizyon kanallarını izlemenizi sağlıyor. Yani aslında çalışma sistemi çok basit. Bir alıcı ve bir verici. Ancak önemli ve kritik nokta verici – alıcı ilişkisi değil aslında. Önemli olan ve sistemin çalışmasını sağlayan unsur frekanslar ve bu frekansların ayrıştırılması. “
Çok enteresan görünmüyor değil mi? Bir teknisyen ya da tamirci olmadığım için ilk başta benim de çok fazla ilgimi çekmedi ve açıkçası beni hiç heyecanlandırmadı. Bilgisayarımı uyku moduna aldım ve kendime bir kahve doldurdum. Kahvemi çerken boş gözlerle, hiçbir görüntü olmayan televizyon ekranına baktım ve işte o anda “EVREKA”:
Eğitim, danışmanlık, koçluk veya mentorluk. Verdiğim her türlü kişisel veya kurumsal hizmette üzerine basa basa “ne yaparsanız yapın, olmazsa olmazınız “ETKİLİ İLETİŞİM” demiyor muydum? İşte işin formülü artık basitçe karşımdaydı. Etkili iletişi kurmak, bir alıcı ve verici ilişkisinden çok öte, aslında bir frekans meselesiydi. Ayrıca teknik şartlar yerine getirilmediği sürece etkili iletişimden bahsetmek de mümkün olamazdı. Dolayısıyla iletişim konusunu sizlerin önüne getirmeye ve sizleri daha derin bir şekilde bilgilendirmeye karar verdim. Bugün sizlere iletişim kalitemizde çok büyük etkisi olan bazı unsurlardan bahsetmek istiyorum. Ancak öncelikle sizleri belki ismini daha önce hiç duymadığınız biriyle tanıştıracağım:
ERIC BERNE
Eric Berne (1910-1970) Transaksiyonel Analiz (TA)’i geliştiren Amerikalı psikiyatristtir. Transaksiyonel Analiz, kişiler arası ilişkiler, iletişim, gelişim, yaşam gibi çok geniş bir yelpaze üzerinde insan psikolojisi ile ilgilenen bir yaklaşımdır. İnsanların duygu, düşünce ve davranışlarının anlaşılmasında basit bir model sunmaktadır. Transaksiyonel Analiz, Eric Berne tarafından, “Ebeveyn”, “Yetişkin” ve “Çocuk” olarak adlandırılmış 3 ego durumunun üzerinde temellendirilmiştir. Kısaca özetleyecek olursak, hangi ego durumu aktifse, öyle davranırız:
“Ebeveyn Ego Durumu” aktif olduğunda, kişi 2 şekilde davranmaktadır:
- Eleştiren Ebeveyn
- Hassas Ebeveyn
“Çocuk Ego Durumu” aktif olduğunda, kişi 3 şekilde davranmaktadır:
- Doğal Çocuk
- Uyumlu Çocuk
- İsyankar Çocuk
Aklınızdan şu sözlerin geçtiğini duyar gibiyim:
“Konu TV arızasından nerelere geldi.”
Konumuz aslında “İLETİŞİM” “”ve birazdan ego durumlarının iletişimi nasıl etkilediğini sizlere anlatacağım, biraz daha sabredin lütfen.
Transaksiyonel Analiz’de ego durumlarının birbiriyle olan etkileşimine “TRANSAKSİYON” adı verilmektedir. 3 tip transaksiyondan bahsetmek mümkündür:
- Tamamlayıcı Transaksiyonlar
- Kesişen Transaksiyonlar
- Üstü Kapalı Transaksiyonlar
TAMAMLAYICI TRANSAKSİYONLAR
Bu transaksiyonlarda iletişim sürer.
- Ebeveyn- Ebeveyn: A: “Yeni müdür çok karizmatik.”
B: “Çok da yakışıklı.”
- Yetişkin – Yetişkin: A: “Girişimcilik dersi için yeni dönem ne zaman başlayacak?”
B: “Ekim ayının ilk haftasında.”
- Çocuk – Çocuk: A: “Bugün güzel bir yemeğe ne dersin?”
B: “Heyyy süper olur.”
KESİŞEN TRANSAKSİYONLAR
Bu transaksiyonlarda iletişim sekteye uğrar.
- Yetişkin – Yetişkin: A: “Girişimcilik dersi için yeni dönem ne zaman başlayacak?”
Ebeveyn – Çocuk: B: “Siz önce bu dönemi bir bitirin de.”
- Yetişkin – Yetişkin: A: “Kitap önsözünü yazmaya ne zaman başlayacaksın.”
Çocuk – Ebeveyn: B: “Ben çok doluyum, başkası yazsın.”
ÜSTÜ KAPALI TRANSAKSİYONLAR
Bu transaksiyonlarda söylenene değil, algıladığımıza tepki veririz.
- Yetişkin – Yetişkin: A: “Çalışmaya başlamayı düşünüyor musun?”
Ebeveyn – Çocuk: B: “Çok tembelsin.”
- Yetişkin – Yetişkin: A: “Biraz da yeni projeye zaman ayırsan ?”
Ebeveyn – Çocuk: B: “Yeni projeye zaman ayırmıyorsun.”
İletişim açısından bakıldığında en çok dikkat edilmesi gereken transaksiyonlar, “Kesişen Transaksiyonlar” ve “Üstü Kapalı Transaksiyonlar”dır. Çünkü iletişim kesilmesine sebep olmaktadırlar. Transaksiyonel Analiz konusu ilginiz çektiyse, sizlere Eric Berne, Ian Stewart, Vann Joines ve Thomas Harris’in kitaplarını okumanızı tavsiye edebilirim.
Transaksiyonlar, alıcı – verici deneyimimizde aslında frekansları ifade etmektedir. Frekans doğru değilse, ya hiçbir görüntü alamayız ya da istediğimiz kanalı seyredemeyiz, yani iletişim kuramayız. İletişim sadece karşılıklı konuşmak ve dinlemek demek değildir. Etkili bir iletişim kurmak istiyorsak ve yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermek istemiyorsak, öncelikle doğru frekanstan iletişim kurmaya çalışmalıyız, aynen telsiz konuşmalarında olduğu gibi.
Bu yazımızı da dilerseniz anlamlı bir kıssadan hisse ile tamamlayalım:
“Padişah, bir gece rüyasında bütün dişlerinin döküldüğünü, yemek bile yiyemez hale geldiğini görür. Sıkıntı ve elem içinde uyanır. Vezirini çağırıp sarayın rüya tâbircisinin hemen huzuruna getirilmesini emir buyurur. Uyku sersemi tâbircibaşı, gözlerini oğuştura oğuştura padişahın yanına gelince, padişah beklemeden rüyasını anlatıp sorar: “Tâbircibaşı, bu rüya hayır mıdır, şer midir? Neye işarettir, hele bir söyle.” Tâbircibaşı biraz düşünür; sonra utana, sıkıla “şerdir, Padişahım” der. Padişah yüzüne karşı böyle söylenmesine şaşırmış, adeta küçük dilini yutmuştur. Tâbirci devam eder: “Uzun yaşayacaksınız; ama ne yazık ki, bütün yakınlarınızın gözlerinizin önünde birer birer ölüp sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz.” Bir an sessizlik olur; ardından padişah kükrer: “Tez atın şunu zindana, felaket tellalığı yapmak neymiş öğrensin!” Tâbircibaşı, yaka paça götürülüp zindana atılır. Padişah bir başka tâbircinin bulunmasını emreder. Huzura getirilen ikinci tâbirciye de rüyasını anlatıp sorar: “Hayır mıdır, şer midir?” der. İkinci tâbirci de önce biraz düşünür ama sonra yüzü aydınlanır: “Hayırdır, Padişahım!” der. “Bu rüya, bütün akrabalarınızdan, yakınlarınızdan daha uzun yaşayacağınıza dalalet eder. Daha nice seneler boyu güzel memleketimizi yüksek adaletinizle idare edebileceksiniz inşaallah.” Padişahın keyfi yerine gelir, ağzı kulaklarında buyurur: “Bu tâbirciyi TÂBİRCİBAŞI yaptım. iki kese de altın verin!” Başından sonuna kadar durumu takip edenler, tâbirciye sorarlar: “Aslında sen de, tâbircibaşı da aynı şeyi söylediniz. Niçin onu cezalandırdı da seni mükâfatlandırdı?” Zeki tâbirci güler: “Elbette aynı şeyi söyledik; ama mühim olan, KİME, NE söylediğin değil, NASIL söylediğin; karşıdakinin de NEYİ, NASIL anladığıdır?”